- Bir bonobonun elini tuttuğunuzda, başparmağınızın onunkinden daha uzun olduğunu fark edersiniz. Kolunun üst kısmına dokunduğunuzda, hiç o kadar sert kas görmediğinizi hissedersiniz. Alt dudağını çekiştirdiğinizde, sizinkinden ne kadar büyük olduğunu anlarsınız. Gözlerine baktığınızda en az sizinki kadar sorgulayıcı bakışlarla karşılaşırsınız. Bütün bunlar zihin açar. Benim hedefim, sosyal hayat konusunda da aynı kıyaslamaları yapmak ve dalga geçmeyi sevdiğimiz bu tüylü karakterlerle paylaşmadığımız tek bir eğilim bile olmadığını göstermek. İnsanlar hayvanat bahçesinde maymunlara gülüyorlarsa, bunun sebebi tam da onlara tutulan aynadan rahatsız olmaları bence. Yoksa zürafa ve kanguru gibi tuhaf görünümlü hayvanlar da komik gelmez miydi? Primatlar hafif bir huzursuzluk uyandırırlar; çünkü bize kendimizi acımasız bir dürüstlükle gösterirler. Desmond Morris'in çarpıcı sözünü hatırlatırlar bize: Hepimiz "çıplak maymunlarız". Bizim aradığımız ya da aramamız gereken de bu dürüstlüktür ve işin güzel tarafı, şimdi bonoboyu daha fazla tanıdığımız için, kendi yansımamızı birbirini tamamlayan iki aynada görebiliyoruz.
- Bonobo bilimin keşfettiği son memelilerdendir. Keşif 1929'da, balta girmemiş bir Afrika habitatında değil, Belçika'nın bir sömürge müzesinde, küçük bir şempanzeye ait olduğu sanılan kafatasının incelenmesi sonucu vuku bulmuştur. (...) Erkek merkezli şempanzeyle kıyaslandığında, dişi merkezli, erotik ve barışçı bonobo, insanlığın ataları üzerinde düşünürken bize yeni bir bakış açısı sunar. Bonobo davranışının, dedelerimizin, kadınları saçlarından sürükleyen sakallı mağara adamları şeklindeki yaygın imgesiyle hiç alakası yoktur. (...) Şempanze ve bonobolar gibi, goriller de büyük maymunlar olarak tanınır. Sadece dört büyük maymun türü vardır, dördüncüsü de orangutandır. Maymunlar büyük ve kuyruksuz primatlardır. Bu iki özellik, Hominoid diye bilinen insan ve maymun ailesini şebeklerden ayırır. Maymunlar asla şebeklerle karıştırılmamalıdır (bir maymun uzmanına şebeklerini çok sevdiğinizi söylemekten daha büyük hakaret olamaz!); "primat" ise bizi de içine alan daha kapsamlı bir sıfattır. Maymunlar arasında en yakın akrabalarımız şempanze ve bonobolardır, her ikisinin de bize yakınlık derecesi aynıdır.
- Sabahın erken saatlerinde, en sevdiğim erkek şempanze olan Luit'in kendi türünün üyeleri tarafından yaralandığını haber veren bir telefon almıştım. (...) Normalde kibirli olan ve insanlara fazla şefkat göstermeyen Luit, kendisine dokunulsun istiyordu. Bir kan gölü içinde oturmuş, başını, gece kafesinin parmaklıklarına dayamıştı. Onu usulca okşadığımda derin derin iç geçirdi. Nihayet bağ kurabilmiştik ama bir primatolog olarak kariyerimin en hazin anında. Luit'in hayati tehlikesi olduğu çok açıktı. Halen hareket edebiliyordu ama muazzam miktarda kan kaybetmişti. Bütün vücudunda derin yaralar vardı, el ve ayak parmaklarının bazılarını kaybetmişti. Çok geçmeden daha hayati uzuvlarını da kaybetmiş olduğunu gördük. Luit'in benden teselli beklediği o anı modern insanlığın bir alegorisi olarak görmüşümdür sonradan: Kendi kanına bulanmış vahşi şempanzeler gibi güvenecek bir dal arıyoruz. Yaralama ve öldürme eğilimimize rağmen her şeyin yoluna gireceğini duymak istiyoruz. Gerçi o sırada sadece Luit'in hayatını kurtamak üzerine odaklanmıştım. Veteriner gelir gelmez Luit'i uyuşturup ameliyata aldık ve vücuduna yüzlerce dikiş attık. Luit'in testislerinin kopmuş olduğunu da bu umutsuz ameliyat sırasında fark ettik. Testisler skrotal kesenin içinden çıkmıştı ama derinin üzerindeki delikler, bakıcıların kafes zeminindeki samanların arasında bulduğu testislerden daha küçük görünüyordu. "Sıkılarak çıkarılmış," demişti veteriner sakin bir sesle. Luit, narkozdan çıkamadı. Diğer iki erkeğe karşı çıkıp, hızla yükselmenin bedelini ağır ödedi. Bu iki maymun, kaybettikleri iktidarı geri almak için ona kumpas kurmuşlardı. Bunu öyle irkiltici bir şekilde yapmışlardı ki şempanzelerin siyaseti ne kadar ciddiye aldıkları kafama iyice dank etmişti. "İkiye karşı bir" manevralar, şempanze iktidar kavgalarına hem zenginlik hem tehlike katar. Koalisyonlar anahtar rol oynar. Hiçbir erkek tek başına hüküm süremez, en azından uzun müddet; çünkü grup bir bütün olarak herkesten kurtulabilir. Şempanzeler güç birliği etme konusunda o kadar kurnazdır ki, bir liderin hem konumunu güçlendirmek hem de toplumun kabulünü kazanmak için müttefıklere ihtiyacı vardır. Tepede kalmak, zorla hakimiyet kurmak, destekçileri mutlu etmek ve toplu isyanı engellemek arasında denge kurmayı gerektirir. Bu kulağa tanıdık geliyor çünkü insanlarda da siyaset aynı şekilde işler. Luit ölmeden önce Arnhem kolonisi, yeni sivrilmiş genç Nikkie ve bir ayağı çukurda, müsamahakar Yeroen tarafından ortaklaşa idare ediliyordu. Yetişkinliğe yeni adım atmış, on yedisindeki Nikkie, keş kılıklı, kaslı bir tipti. Çok kararlıydı ama herkesi alt edecek kadar dişli değildi. Artık fiziksel olarak liderlik vazifesini sürdürecek durumda olmayan ama perde arkasında ipleri elinde tutan Yeroen tarafından destekleniyordu. Yeroen, anlaşmazlıkları uzaktan seyreder, ancak her şey ayyuka çıktığında devreye girer, sükunetle taraflardan birini destekler, böylece herkesi kararlarını dikkate almaya zorlardı. Yeroen genç ve daha güçlü erkekler arasındaki rekabeti kurnazca kullanırdı. Bu grubun karmaşık tarihine girmeden, Yeroen'in seneler önce iktidarı elinden alan Luit'ten nefret ettiğini söylemekle yetinelim. Luit, üç sıcak yaz ayı boyunca her gün, kolonide herkesi etkileyen gerilimlere sebep olan mücadelede Yeroen'i yenmişti. Ertesi sene Yeroen, Nikkie'nin Luit'i tahttan devirmesine yardım ederek rövanşı aldı. Ondan sonra Nikkie alfa erkek, Yeroen de onun sağ kolu oldu. İçtikleri su ayrı gitmiyordu. Luit'in, tek başına olduklarında ikisinden de korkusu yoktu. Gece kafeslerindeki teke tek mücadelelerde Luit kolonideki bütün erkeklere baskın çıkıyor, yiyeceklerini alıp onları kovalıyordu. Hiçbiri tek başına ona haddini bildiremiyordu. Bu da Yeroen'le Nikkie'nin sadece takım olarak hüküm sürebildiği anlamına geliyordu. Dört uzun yıl boyunca bunu sürdürdüler. Ama zamanla koalisyonları zayıflamaya başladı. İnsanlar arasında da görüldüğü üzre ayrılığa sebep olan mesele cinsellikti. Kralı kral yapan Yeroen olağanüstü cinsel imtiyazlardan yararlanmıştı. Nikkie başka erkeklerin en çekici dişilerin yanına yaklaşmasına izin vermezken Yeroen için daima ayrıcalık tanıyordu. Anlaşmanın bir parçası da buydu: Nikkie iktidarı kapmıştı, Yeroen de cinsellik pastasından bir dilim. Fakat bu mutlu düzenleme ancak Nikkie'nin anlaşma şartlarını değiştirmesiyle son buldu. Dört yıllık hakimiyeti esnasında kendine güveni arttıkça artmıştı. Onu tepeye kimin çıkardığını unutmuş muydu? Genç lider iyice ağırlığını koyup, sadece diğer erkeklerin değil Yeroen'in de cinsel maceralarına karışmaya başlayınca işler çirkinleşti. Hüküm süren koalisyon arasındaki iç çatışma aylar sürdü, ta ki Yeroen'le Nikkie bir dalaşın sonrasında barışmayana kadar. Nikkie'nin peşinden gelmesine, bağırmasına ve her zamanki gibi kucaklaşmak için yalvarmasına rağmen, ihtiyar tilki sonunda hiç arkasına bakmadan yürüyüp gitti. Canına tak etmişti. Luit iktidar boşluğunu bir gecede doldurdu. Hem bedenen hem de ruhen, tanıdığım en muhteşem erkek şempanze olan Luit, alfa erkeği konumunda hızla gelişti. Dişilerin gözdesiydi, anlaşmazlıklarda mükemmel hakemlik yapar, zulme uğrayanları korurdu ve şempanzelerin insanlarla ortak bir becerisi olan "böl ve yönet" taktiğini uygulayarak rakipleri arasındaki ittifakları engellemekte çok etkiliydi. Luit başka erkekleri yan yana gördüğünde ya onlara katılır ya da ayırmak için bir hücum gösterisi sergilerdi. Nikkie'yle Yeroen, ani statü kaybı yüzünden feci sıkıntılı görünüyorlardı. Cüsseleri bile küçülmüş gibiydi. Ama zaman zaman eski koalisyonlarını tekrar diriltmeye hazır bir görünüm sergiliyorlardı. Bunun, gece bölmelerinde, Luit'in kaçamayacağı bir yerde meydana gelmesi muhtemelen rastlantı değildi. Bakıcıların aydınlığa kavuşturduğu korkunç sahne, Nikkie'yle Yeroen'in anlaşmazlıklarını çözmekle kalmayıp, birlikte gayet eşzamanlı bir biçimde hareket ettiklerini gösteriyordu. Kendilerinde neredeyse hiç yara yoktu. Nikkie'nin vücudunda birkaç yüzeysel tırmık ve ısırık vardı ama Yeroen'de hiç yoktu, bu da onun Luit'i tuttuğunu, bu arada genç erkeğin yapacağını yaptığını gösteriyordu. Olup biteni asla tam olarak öğrenemedik, maalesef kavgayı durdurabilecek hiçbir dişi de mevcut değildi. Denetimden çıkan erkek çekişmelerine toplu halde müdahale ettikleri görülmedik şey değildir. Ancak saldırının yapıldığı gece dişiler aynı bina içinde ayrı kafeslerdeydi. Bütün olanları takip etmiş ama müdahale konusunda çaresiz kalmış olmalılar. Luit'in kendi kanının içinde oturduğu o sabah kolonide tekinsiz bir sessizlik vardı. Hayvanat bahçesi tarihinde ilk olarak maymunların hiçbiri kahvaltılarını yemedi. Luit götürülüp, koloninin geri kalanı dışarı --otlu ve ağaçlı iki dönümlük adaya- bırakıldığında, ilk olarak Puist adında bir dişi Nikkie'ye olağandışı şiddetli bir saldırıda bulundu. Öyle ısrarlı bir saldırganlığı vardı ki normalde çok ürkütücü olan genç erkek ağaca kaçtı. Puist, ne zaman inmeye kalksa bağırıp üzerine saldırarak tek başına onu orada tuttu. Puist, Luit'in dişiler arasındaki bir numaralı müttefikiydi. Gece kaldığı yerden erkeklerin tarafını görebiliyordu ve ölümcül saldırı konusundaki fikrini ifade ettiği açıktı. Böylece, birleşme gereğinden, fazla havalanan bir hükümdarın kaderine kadar "ikiye bir" siyasetinin bütün unsurlarını sergilemişti şempanzelerimiz. İktidar, erkek şempanzeyi harekete geçiren başlıca şeydir. Ele geçtiğinde büyük faydalar sağlayan, kaybedildiğinde yoğun bir ıstırap veren, daimi bir saplantıdır.
- Yaralanma ve ölme riski bir yana, iktidar konumunda olmak gerilimli bir şey. Kandaki stres hormonlarından kortizolu ölçmek suretiyle de gösterilebilir bu. Vahşi hayvanlar üzerinde uygulamak çok kolay değil ama Robert Sapolsky yıllardır Afrika düzlüklerinde erkek babunları okla uyuşturuyor. Bu fazlasıyla rekabetçi primatlar arasında kortizol seviyesi, bir bireyin toplumsal gerginliklerle başa çıkmakta ne kadar başarılı olduğuna bağlı. İnsanlardaki gibi babunlarda da karakterle ilgili bir şey. Bazı baskın erkeklerde yüksek stres seviyesine rastlanma sebebi, başka bir erkeğin ciddi meydan okumasıyla, endişe gerektirmeyen nötr davranışı arasındaki farkı anlamıyor oluşları. İşkilli ve paranoyaklar. Ne de olsa yanlarından geçen bir rakipleri sorun çıkartmak değil, sadece A noktasından B noktasına gitmek istiyor olabilir. Hiyerarşi değişken olduğunda yanlış anlamalar birikip, zirveye yakın erkeklerin sinirlerini altüst ediyor. Stres bağışıklık sistemine zarar verdiğinden, yüksek seviyedeki primatlarda, büyük şirket yöneticilerinde de sık rastlanan ülser ve kalp krizi gibi rahatsızlıklar hiç nadirattan değil.
- İktidar dürtüsü üzerine bir çalışmada, şirket yöneticilerine iktidarla ilişkileri sorulmuş. İktidar hırsı diye bir şeyin varlığını kabul etseler de kendi üzerlerine hiç alınmamışlar. Sorumluluk, itibar ve otoriteden hoşlandıklarını söylemişler. İktidar peşinde koşanlar başkalarıymış. Seçimlere giren adaylar da aynı şekilde üzerlerine alınmıyorlar. Halka hizmet etmek, ekonomiyi ve eğitimi düzeltmek için bu işe sıvandıklarını söylüyorlar. İktidar istediğini itiraf eden bir adaya rastladınız mı hiç? Belli ki "hizmet" kelimesinin iki anlamı var: Modern demokrasinin çamur atma yarışına sadece bizim için girdiklerine inanan var mı? Adayların kendisi buna inanıyor mu? Ne müthiş bir fedakarlık olurdu bu. Şempanzelerle çalışmak insanı ferahlatıyor: hepimizin özlediği dürüst siyasetçiler onlar.
- O zamanlar öğrenciler düzene karşı kabul edilirdi ve omuzlarıma kadar uzanan saçlarım bunun kanıtıydı. İktidarın kötü, hırsın gülünç olduğunu düşünürdük. Yine de maymunlar üzerindeki gözlemlerim zihnimi açtı ve iktidar ilişkilerini kötü bir şey olarak değil, kökleşmiş bir şey olarak görmemi sağladı. Belki de eşitsizliği sadece "kapitalizmin bir ürünüdür" deyip savuşturmamak lazımdı. Daha derinlere işlemiş gibiydi. Şimdilerde bize banal görünebilir ama 1970'lerde insan davranışı tümüyle esnek görünüyordu: Doğal değil, kültürel bir şeydi. İnsanlar, gerçekten isterlerse cinsel kıskançlık, cinsiyet rolleri, maddi sahipIenme ve egemenlik arzusu gibi ilkel eğilimlerden kurtulabileceklerine inanıyorlardı. Bu devrimci çağrıdan habersiz olan şempanzelerim de aynı ilkel eğilimleri sergiliyorlardı, ama bilişsel bir uyumsuzluk yaşamadan. Kıskanç, cinsiyetçi, sahiplenmeci, sade ve basittiler.
- Gözlemlerim, insan davranışlarını evrimci bir bakış açısıyla görmeme yardım etti. Bundan sadece, sıkça kulaklarımıza çalınan Darvinci bakış açısını kastetmiyorum, birisi karşı çıktığında maymun gibi kafamızı kaşımamızı ya da bir arkadaşımız başkasına aşırı ilgi gösterdiğinde küskün bir hal almamızı kastediyorum. Aynı zamanda bana hayvanlar hakkında öğretilenleri de sorgulamaya başladım: Sadece içgüdülerine göre hareket ederler; gelecek konusunda hiçbir fikirleri yoktur; yaptıkları her şey bencilcedir. Bunları gördüklerimle bağdaştıramıyordum. Nasıl kimse "insan" diye bir şeyden bahsetmiyorsa, ben de "şempanze" hakkında genelleme yapma becerimi kaybetmiştim. Seyrettikçe yargılarım, başka insanlar hakkında verdiğimiz hükümlere benzemeye başladı; falanca nazik ve dost canlısıdır, filanca benmerkezcidir gibi. Bir diğerinin aynısı tek bir şempanze bile yoktur .
- Erkeklerin koalisyon kurma sebebi, birbirlerine ihtiyaç duymalarıdır. Mevkiyi, sadece bireysel olarak değil, grupça kimin kimi yendiği belirler. Bir erkeğin rakibini fiziksel olarak yenmesi pek işine yaramaz, hele bunu her yaptığında bütün grup üzerine saldırıyorsa. Yönetmek için bir erkeğin hem fiziksel güce, hem de kavga kızıştığında yardım edecek arkadaşlara ihtiyacı vardır. (...) Ama karmaşık stratejiler hesap hatalarını da beraberinde getirir. Bu yüzden siyasi "beceriden" bahsederiz; ne yaptığın, kim olduğundan daha önemlidir. Kendimizi iktidara göre ayarlar, yeni düzenlemelere hızla tepki veririz. Bir işadamı büyük bir şirketle iş yapmak istediğinde birbiri ardına türlü türlü insanla görüşmeler yapar ve bu görüşmelerde ziyaret ettiği şirketteki rekabet, sadakat, kıskançlık gibi durumların fotoğrafını çeker. Kimin gözü kimin konumunda, kim kendini kim tarafından safdışı edilmiş hissediyor, kim gözden düşüyor ya da ayrılmak üzere, anlar. Bu fotoğraf en azından şirketin yönetim şeması kadar değerlidir. İktidar dinamiklerine karşı duyarlı olmadan hayatta kalamayız.
- Profesör konuşmamdan sonra ayağa kalkıp, adeta suçlayıcı bir tonla hönkürdü: "Bu erkeklerin nesi var böyle?!" Dişi egemenliği sinirlerine dokunmuştu. Halbuki ben, bonoboların cinsel ilişki sıklıklarını ve düşük saldırganlık seviyesini hesaba katarak, şikayet edecek fazla da bir şeyleri olmadığını düşünürüm. İnsan ve şempanze biraderlerine nazaran daha az stres altında oldukları söylenebilir. Profesöre verdiğim cevap -erkek bonoboların keyfinin yerinde olduğu- onu pek tatmin etmişe benzemiyordu. Bu maymun, soyumuza ve davranışımıza dair önyargıları derinden sarsıyor. Peki erkek bonobo olmanın nesi güzel? Bir kere doğada, erkek/dişi bonobo oranı neredeyse bire bir. Bonobo toplulukları eşit sayıda erkek ve dişiden oluşuyor, halbuki şempanzelerde dişiler erkeklerin iki katı. İki türde de doğumdaki cinsiyet oranı bire bir olduğuna ve topluluk dışında dolaşan erkekler olmadığına göre, demek ki şempanzelerde erkeklerin ölüm oranı çok daha yüksek. Bu türün topluluk içi savaşları, daimi iktidar mücadelesinden kaynaklanan yaralanmalar ve stres düşünüldüğünde şaşacak bir şey yok. Sonuçta erkek bonobolar, maço akrabalarından daha uzun ve sağlıklı bir hayat sürüyor. Bir aralar bonoboların bizimki gibi bir aile yapısı olduğu zannediliyordu: Yetişkin erkeklerin belli dişilerle istikrarlı ilişkileri vardı. Nihayet bizi monogaminin kökeni hakkında aydınlatacak maymunu bulduğumuzu düşünmüştük. Sonra Kano ve diğerlerinin sabırlı arazi çalışmalarından bu bağların ana oğul arasında olduğunu öğrendik. Erişkin erkekler ormanda annelerinin peşinden ayrılmıyor, hele anneleri yüksek mevkideyse onun ilgi ve korumasından faydalanıyorlardı. Aslında erkek hiyerarşisi annelerle ilgili bir şey. Erkek bonobolar kendi aralarında sürekli değişen koalisyonlar oluşturmak yerine annelerinin gözündeki konumları için yarışıyorlar.
- Yaşlı dişilerin gençlere hadlerini bildirme şekli harikadır, zira çoğunlukla açık saldırganlık göstermeden yapılır. Kendi annelerinden uzak gençler tarafından anne figürü olarak görülen yaşlı dişinin mesaj vermek için tek yapması gereken, bir selamı almaması, yiyecek paylaşmayı reddetmesi, bir tımar teşebbüsü karşısında sırtını dönüp yürümesidir. Yaşlı dişi duygusal baskı yapar. Genç olan öfke krizi de geçirse kılını bile kıpırdatmadan seyreder: Daha nelerini görmüştür böyle. Bu terslemelerin sebepleri çok ince olabilir. Mesela genç dişi, yaşlının yavrusunu çimdiklemiş veya onun almaya gittiği bir yiyeceği kapmış ya da yaşlı dişi bir alfa erkeğini tımar etmeye gittiğinde erkeğin yanından ayrılmamıştır ama yaşlı olanın buna terslenmesi için aradan saatler geçmesi gerekebilir. İnsan gözlemci için dişilerarası etkileşimi takip etmek, erkeklerin arasındaki açık çekişmeleri takip etmekten çok daha zordur.