- Bugün artık Firavun yoktur, ama sıradan insanların firavunlaşmasına müsait bir sistemin kıskacı vardır.
- ...son iki yüzyıl Müslümanların tarihi, oyuna gelenler ve oyuna getirenler tarihinden başka bir şey sayılmaz.
- Bütün insanlığın sorumluluğu neden benim omuzlarımda diyeceksiniz, ben de sizi Müslüman olarak hesaba katmamız nasıl mümkün diyeceğim.
- Büyücüm , aşkımı dürtenim benim
bir oyun kuralı değiliz artık , sevin. - Şiir okumak isteriz, çünkü bütüne, bütünümüze, bütün içindeki yerimize varma zorluğunu bu insani ve insan dışı aygıtla yenmek isteriz. Şiir bu anlamda bir "yerine getirici'', bir silah, bir kalkandır.
- Peygamberimiz (s.a.v.) bize bir tek yol göstermiştir. O, cahili toplumu ve o toplumun kurumlarını ıslah etmemiştir. İnsanlığa parçalanamaz bir kulluk tavrı önermiş, örneklerini göstermiştir. Asr-ı saadette, putperest kafası mümin kafasına «inkılab etmiş» değildir. Yalnızca «iman» kendi hakimiyetini sarsılmaz bir biçimde kurmuştur. Altın bulunmuştur. Bakırdan elde edilmemiştir.
- Bütün bu dönem boyunca "azgelişmiş ülke aydını" deyimi Türkiye için geçerlidir. Azgelişmiş ülke aydını batıdaki benzerlerinden mahiyet farkı ile değil, derece farkı ile ayrılır. Her ikisinin de görevi birdir: Medenileştirmek. Bu dönemde toplumlar arasındaki farklar da derece farkları olarak anlaşılır. Sanayi çağında batının «merkezlerini» de «şubelerini» de uğraştıran pozitivist ön yargılar ve bu önyargılarla sürüp giden hesaplaşmalardır.
- Yeryüzündeki büyük haberleşme ağının gerçekleştirmeye çabaladığı hedeflerden biri de insanları oyalama, insanlar için bir meşguliyet sağlama, hayatın sıkıcılığını hissettirmeme yönündedir. Sıkıntının mevcudiyetinden haberdar olma, bir bakıma düşunmeye, açılmanın ve yaşarken sahici tutamaklar aramanın bir başlangıcıdır. Günümüz dünyasında sıkıntı da tamamiyle ferdi alan içine hapsedilmiştir. Sıkıcı olanın gerçekte dönen dolaplar olduğu gösterilmez. Sıkıcı olan bu çağda, gerçekte bizi sıkıntıdan kurtaracak olan unsur: İnsan'dır. Oyuncaklar avutur ama insanlar sıkar bu çağda bizi.
- Yaşadığımız günler bir yandan toplumlar arası bilgi alışverişinin şaşırtıcı bir hızla yoğunluğa ulaştığı, buna karşılık (ve buna koşut olarak) aydınların kendi toplumları konusunda yalınkat bir bilgilenmeye günden güne daha çok rıza gösterdikleri günlerdir. Bugün artık «merkez» ve «şube» yok kültür dünyasında, «metropol» ve «kenar mahalle» var. Azgelişmiş ülke aydını yok artık, azgelişmiş aydınlar ülkesi var. Bir yönden ileri teknolojiye sahip ülke insanıyla, o teknolojinin sultası altındaki ülkeler insanı benzer meselelerle yüzyüze gelmiş oluyor; bir yönden de tarihten getirilen ve toprağa bağlı «ülke» özelliklerinin yalınkat değil derinlemesine benimsenmesi insan kalabilmek için kaçınılmaz oluyor.
- İnsanlar hayatı kendi umdukları şeylerin çerçevesi içinde tenkid ederler. Başkalarında gördüğümüz eksikler, çoğu zaman kendi eksiklerimizdir.