- Özgür ve demokrat olmanın ölçüsü de, ölçütü de ithal malı. Birisi "Almanya'da çarşafıma karışmıyorlar, burada da karışmasınlar" diyor. Öteki "Strasbourg'da alınan kararlar uyarınca Türk üniversitelerinde başını örtemezsin" diyor. Hem üzerinde durulan hususlardan ve hem de duruş tarzından anlıyoruz ki Türkiye'de insanlar ne kadar kendileri olursa değil, ne kadar başkalaşırsa o kadar özgür ve demokrat olduklarına inanacaklar.
- Antik Yunan'ın demokratları Sokrates'i öldürdü. Çağımızın demokratları bundan daha korkunç bir iş peşindedir. Onları sayıların, miktarların övgüsünü yaparak ortaya öldürülebilecek bir Sokrates çıkmasına engel oluyor. Demokrasi isteyenler kabalığın, vahşetin, anlayışsızlığın, özensizliğin, her türlü bilgisizlik ve beceriksizliğin insanların hayatına etki eden kararların alınmasında söz sahibi olmasını savunuyor. Değerli bir konumu elde edebilmek için "kaç kişi" olunduğuna bakılıyor. "Kişi" olunup olunmadığına bakılmıyor.
- Şunu unutmayalım ki insan ağzını yiyeceğine yaklaştıramadığı, bilakis yiyeceğini ağzına yaklaştırdığı için eşref-i mahlukattır. Yemi azalmasın diye daha demokratik olmaya özenenlerin hayatı şerefiyle bağdaşmaz. Biz Türkler belli bir coğrafi sınır içine sıkıştırılmış insanlar topluluğu olma zaafından arınacak ve türdeş bir toplum olmanın rüçhaniyetine talip olacak mıyız? Birbirimize bu soruyu soralım.
- Yeni yasalar isteniyor veya eski yasanın iptali isteniyor; ama prangalar taşıyor olmaktan yakınılmıyor. Taşınan bu prangalardan biri oto-sansür, diğeri ise dayatılmış gündemin tasdikidir.
Türk Siyasi hayatında rol almış unsurlar hangi sebepten ötürü belli bir konumu korumakta olduğu hakkında konuşmaz. Kimse neyin nesi olduğunu söylemez. Her siyasinin elinde niçin oto-sansür yaptığına dair bir çok bahane vardır: Söylenecek şeyin orası ya yeri değildir veya ne denilecekse onun henüz vakti gelmemiştir yahut o sözleri sarf etmeye değecek bir muhatapla karşılaşılmamıştır. Bizler siyasileri kendi kendielrini tasvir ve tarif edişleriyle tanımayacağımızı, çünkü kendileri hakkında konuşurken sözlerini oto-sansüre uğrattıklarını biliriz. Siyasiler kendilerinden daha ziyade hasımlarının tasviriyle uğraşır, onları belli bir biçimde tarif ederler. Elimizde siyasiler hakkında hasmane tariflerden başka bir şey yoktur.
İkinci pranda: Siyasi düşünce dayatılmış gündemi tasdik ile etkinlik gösteriyor. Siyaset adamları bulundukları konumun tarihi değerini reddederek dünyada sözü geçen güç odaklarının fiilen dayattıkları gündemin maddeleriyle meşgul oluyorlar. Bu durum oto-sansür dolayısıyla ortaya çıkan sakıncalardan daha büyük bir ağırlık yaratıyor. Böylelikle siyasi düşüncenin özgürleşmesi muhtecadan mahrum bırakılıyor. Eğer özgür düşünce sadece bir gündem dayatmanın başka bir şeye dalalet etmeyecekse ülke hesabına kazanılan ne olacaktır? Özgür olmayı emretmenin, düşünceyi haysiyetten arıtmanın mantığı nedir? - Sağ ve sol yasakçılık konusunda anlaşamayan insanların iki kutbundan başka bir şey değil. Sağcılar ve solcular yekdiğerine birbiriyle uyuşmayan iki sansür uygulanmasını istiyor. Geleneksel ahlaki değerler manzumesine uyarak insanları ayıplayanlara sağcı, modern zamanların üstün tuttuğu ahlaki değerler manzumesine uyarak insanları ayıplayanlara solcu deniyor.
- İçimdeki şu zalim şüpheyi kaldır
Ya sen gel ya beni oraya aldır. - Yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir?
Yaşamayabileydim yazar mıydım hiç şiir?
- Yaşama!
- Ya bileydim?
Yazar: Mıydım?
Hiç: Şiir. - İnsan kıyafetinde yaratılmak dünyaya uğrayışı bir sebebe bağlıyordu.
- Mekteplerde Türk çocuklarına kendi antlarını içirtmemekle iftihar eden, on yılı aşkın süredir sadece Türklerin, derdi Türklük olan ve sadece Türklüğüyle övünmeği bilhassa isteyen bilumum eşhasın başına sayılamayacak kadar çok felaket yağdıran birisi bundan böyle cumhurbaşkanlığı makamını işgal mi etmektedir? İşgal ettiği yere makam mı denilecektir?
- Türk'üm diyenlerin Türk milletini medeniyet vasıtalarıyla kirletirler, sağırlaştırma, bütün kendine mahsus hissiyattan mahrum, çolak, kötürüm bırakma faaliyetleri devam ederken Türk değilim diyenler mücrim durumuna düştü. Cürüm Türk milletinin ufkunu karartma cürümüydü. Bizi millet yapan her şey hor görüldü. Türk değilim diyenler, bu söyledikleriyle her Türk'ün bir adım ilerisinde bulunduklarını ifade etmiş oldu. Zira Türk olmamanın müşterisi hazırdı. Türk olmak alıcısız kalmaktı.
"Leküm dinüküm veliye din." Kabahat hangi dine mensup olduğunu anlamaktan aciz kalanlardadır. Bunlar Türk'üm deseler de, demeseler de kabahatlidirler. Bunlar cenneti özleme hassadından mahrum bırakılmış, nimet diye dünya saydıkları her şeye el koyar, ondan istifadeyi yakınlarına bile çok görürler. Dünya nimeti saydıkları şeyler uğruna şeytanlaşabildikleri kadar şeytanlaşırlar. Şeytanlaşma gücünü ele geçiremediklerinde ise İblis'in bariz varlığıyla uzlaşmanın karına talip olurlar.
İnfak ve Cihat... Yanına bu ikisini alamadıysan tembel talebinin dersten döndüğü gibi Cennet'in kapısından dönersin.