Dünyaya bakmayı aşıp, dünyayı görme noktasına ulaştığımızda neye talip olmamız gerektiğini de anlarız. Bakmakla yetinmenin gerçek ilerlemeye yani içteki aydınlanmaya engel teşkil ettiğini bir kavrayabilsek!
Akılsız adam taş gibi: Suya düşerse batar. Saf yürekli adam şeker gibi: Suya düşerse erir. Bilge kişi yağ gibi: Suya düşerse yüzer.
Bir muamma olarak doğdum bir bilmece olarak öleceğim.
İnsan hayatı kendini tekrar edip duran bir " devr-i daim " manzarası arz etmediği takdirde sahiden insan hayatı olur.Evet alnımıza ne yazıldıysa onu yaşarız ve fakat uhdemizdeki insanlık,robot,kukla,köpek değilde insan olmuşluk,alnımıza kendimizi tekrar etmeyeceğimizin yazıldığına karinedir.Tarih tekerrür etmeyecektir.
Allah'ın insana yakınlığı değil;İnsanın Allah'a yakınlığı:İnsan hayatıyla insan olmayanın mevcudiyeti arasındaki farka anlam veren belirti budur.
Her yaşayan bir insan,yaşayan diğer insan karşısında bir ümittir.
İman taşımak bilgilenmeye sınırlar getirmeye değil,kendinin sınırları olduğunu bilmeyi,haddini bilmeyi gerektirir.
İmanımız,zahirle batın arasındaki,iç dünyamızla dışımızdaki dünya arasındaki sahih irtibatın kuruluşundan kuvvet alır.İrtibat güçlendikçe iman artar,irtibat azaldıkça iman zayıflar.
Bir şeyin modası geçiyor veya o şey yeniden moda oluyorsa anlayın ki,o şey hiçbir zaman nitelikli diye adlandırılmayı haketmemiştir.
İşten anlayan insanlar kendilerini bildikleri için,işleri kendi bildikleri gibi yaparlar.İşten anlayanlar çizmeyi aşmaz,aşmaya yeltenmez;ama çizmeyle ilgili bütün işler o kişinin çizme konusundaki fikri alınarak yürütülür.
Jon Krakauer
Elizabeth Noble
Rick Riordan
Carlos Fuentes
Patti Smith
Ece Ayhan
Metin Hara
Lale Müldür
Johann Wolfgang von Goethe
Tahsin Yücel