- İçimden şu zalim şüpheyi kaldır
Ya sen gel ya beni oraya aldır - İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır
- Doların dalgalanmasına bırakıldı bu çağda ölüm.
- Uzak nedir?
Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için
gidecek yer ne kadar uzak olabilir? - Müslümanların yaşadığımız dünyadaki durumları aşağı yukarı sağlam ve güçlü bir gemide bulunan bir piyadenin durumuna yakındır. İtikadı sağlam, yani kılıç kullanmakta üstüne yok. Askerliği de fevkalade. Ama piyade olduğunu hiç hesaba katmadan denize açılmak istiyor. Halbuki o deniz-lerde yalnızca tacirler ve korsanlar var, sadece onlar rahatlıkla seyredebiliyorlar. Tüccarlaşmadan ve korsanlaşmadan zaten o denizlerde barınmanın imkânı yok. Hele bir de denizcilikten anlamıyor-sanız su üstünde bahadırlık göstermek yerine beceriksizlik göstereceksiniz demektir.
- Birinci meselimiz Müslümanca tavrın gösterilmesi gereken alanın geçilmesiyle ilgiliydi. İkinci meselimiz ise vasıtaların kaçınılmaz rotalarının bizim niyetimizle değişmeyeceğine dair. Elbet her iki mesele de anlatım gücü itibariyle yeterli değil. Bütün benzetmeler eksiktir çünkü. Yalnız benzetmeler değil, kelimelerin kendileri bile gerçeğe tam tamına tekabül etmekten uzaktır çoğu zaman. Ama bir durumu, başka bir durumla açıklamak zihne esneklik kazandırıyor denilebilir. Zihni esnek tutmak esas olmalıdır, çünkü sonsuz bir akış içinde bulunan hayat, düşünceleri hep gerisinde bırakacaktır. Düşünceyi esnek sınırlarla korumak hayata ters düşmeyi bir ölçüde önler.
- İnsanda bir emanet vardır, bu emanet onun kul olmayı red-detmesini mümkün kılar. İnsandan başka yaratıklar teslimiyetten ve kulluktan vazgeçebilme imkânına sahip değildirler. İşte bu farkın dışında insanı ne attan ne de taştan ayrı mütalaa etmenin gereği yoktur. Böcekler, balıklar, sürüngenler kuşlar ve bütün diğerleri bizler gibi ümmetlerdir. İnsanı onlardan ayıran yalnızca bir "emanet"tir. Emanete ihanet etmek veya etmemekle insan öteki mahlûkattan ayrılır veya onlardan farkı kalmaz.
- Modern diller, yani bugünkü insanların kullandıkları her türlü lisan boş kalıplardan ibarettir. Dil aracılığıyla bir çok şey söylenebilir, ama dilin kendisi bu söylenen şeylerin yerini tutmaz; çünkü artık lisan insanın hariçte bulunan bir vasıtasıdır. Gerçekte dil özde bulunan bir çok şeye atıfta bulu-nur, yine de "öz" ü söyleyemez. Modern dillerden geriye doğru uzaklaştıkça "öz" ile "söz" arasında yakınlaşma artar.
- Acıkanlar yemek yer ve uykusu gelenler uyur. Hiç kimse bir diğerinin yerine karnını doyuramaz, hiç kimse bir başkasının uykusunu uyuyamaz. Bilgi de böyledir. Hiç kimse bir başkasının bildiğini bilemez. Ama iki insan aynı bilgiye sahip olabilirler. Böyle bir olayın gerçekleşmesi için her iki insanın aynı tecrübeyi geçirmiş olmaları zorunludur. Bu durumda bir soru çıkıyor karşımıza: Bilgi bir insan-dan diğerine aktarılamaz mı? Şahsî tecrübemize dayanarak bu soruya olumlu cevap veririz. Öğrendiklerimizin çoğunu başka insanlardan edinmişiz-dir. Ama yalnız insanlardan mı? Gökyüzünden, ırmaklardan, karıncalardan ve kitaplardan da bir çok şey öğrenmişizdir. Yalnız burada iki şeye dikkat etmeli: Bilgimizin türü o bilgiyi edinmek için başvurduğumuz kaynakla ve o bilgiye varmak için uyguladığımız yöntemle kayıtlıdır, bu bir; ikincisi, hangi türden ve hangi yoldan edinmiş olursak olalım bilgi sadece kendimizde, bir bakıma ruhumuzdadır.
- Ben İsmet Özel. şair, kırk yaşında.
Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar
ben yaşarken koptu tufan
ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat
her şeyi gördüm içim rahat
gök yarıldı, çamura can verildi
linç edilmem için artık bütün deliller elde
kazandım nefretini fahişelerin
lanet ediyor bana bakireler de.
Sözlerim var köprüleri geçirmez
kimseyi ateşten korumaz kelimelerim
kılıçsızım, saygım kalmadı buğday saplarına
uçtum ama uçuşum
radarlarla izledi
gayret ettim ve sövdüm
bu da geçti polis kayıtlarına.