- Hayal, ipleri elden kaçırmaktır. Oysa öyle bir dünyada yaşıyoruz ki o ipin ucu sizin elinizden bir kaçtı mı, hemen bir başkasının eline geçiveriyor. Ondan sonra siz hayal ediyorsunuz ama bir başkası yaşıyor.
- Buna karşılık, meselâ, piyasaya tapma şeklinde ortaya çıkan putperestlik, paranın mistifikasyonu ve modern iktisadiyatın karmaşık işleyişi içinde ortaya çıktığı için birinciye göre farkedilmesi, savaşılması daha zor bir putperesetlik. Üstelik piyasaya tapınan ferdin tapınma biçimi de açık seçik değildir. Emtiaya tanınan kutsallık, markaya atfedilen kuvvet, reklamın dua yerini tutması gibi hususları putpereste açıklamak, ona ihtiyaçtan nasıl uzaklaşıp, yalnızca piyasaya kulluk etmek gibi bir batıl dinin gereklerini yerine getirdiğini gösterebilmek oldukça zordur. Bügün piyasa dediğimiz kuruluş, dünün çarşı veya pazarından temelli farklılıklar gösterir. İnsanların pazar ve çarşı ile münasebetleri geçmişte ihtiyaçları giderecek nesneleri teminden ve insanların birbirlerini daha iyi tanımalarının bir vesilesinden öteye geçmiyordu. İnsanın hayatı bu derece İktisadî kıskaç içine alınmış değildi. Buna rağmen şeytanın sancağını çarşıya diktiği bilinirdi. Oysa bu gün her yer piyasadır. Alım-satıma konu olmayan nesne kalmamış gibidir. Piyasa, akıl erdirilemeyen mekanizması, süper tapmakları, üretim ve tüketim orduları, bankalarıyla Din'den uzaklaşmış insanlara tanrılık edebilmektedir.
- Ya saadetine yahut felâketine doğru yürür insanoğlu. Sf:42
- İnsanlık çok çeşitli avunma ve mistifikasyon nesneleri ile sarılmış durumda. Öyle denilebilir ki insan insana kulluk etsin diye birçok değişik usullerle sarhoş ediliyor. Sf:44
- Esas meselemiz, her yönüyle müslümanca bir hayatı göze alıp sonuna kadar götürebilecek inanç kuvvetini elde bulundurmamızdır. Sf:58
- Prometeus, Yunan mitolojisinde titanlar soyundan bir tanrı olduğu halde, insanların yanını tutmuş, ateşi Olympos'tan çalmış, insanlara vermiştir. Çarptırılacağı cezayı bile bile bu işe girişmiştir. Akıl gücüne sahip, ileriyi görme melekesi olan biridir Prometeus. Batı medeniyeti kendini Prometeus olarak gören aydınların eseridir, dersek büyük bir yanlış yapmış olmayız sanıyorum. Batılı, ilericiliği hep çatışmada görmüş, kendisine çatacak bir Zeus aramıştır hep. O saldırmalı, yıkmalı ve cezasını da beraberinde taşımalıdır. Tanrı düşmanlığı dayanağını kendi tanrılığından ve kendi eliyle kurduğu tanrılaştırmalardan alır. Batı felsefesi prometeuscu bir tabiattadır. Bilimi de 'ateş hırsızlığı? olarak anlar. İslâmî anlayış içinde insanlara faydalı olmak düşüncesinin nasıl şekillendiğini anlamak için ise İdris Peygamber örneğine bakmamız gerekir. İlk olarak kalemle yazı yazan ve elbise diken İdris Peygamber'dir. İdris Aleyhisselâm'a göklerin esrarı açılmıştı. Nihayet Cenab-ı Hak, onu diri iken göğe kaldırdı. Kısas-ı Enbiya'da yer alan bu çok kısa açıklama içinde bile İslâm dairesi içerisinde insanla, insanüstünün daha ileri bir hayata varırken çatışmaya değil ihsan'a dayalı bir münasebetler zinciri kurmuş olduğunu görebiliriz.] Sf:66
- Ve simdi düşünün Batı kafası ile Doğu kafasının farkını. İsa alevhisselâm'dan önce göğe ağan Peygamber, insanlara kalem ile yazmayı ve elbise dikmeyi öğreten peygamberdir. Batı anlayışı içinde insan olmak, insandan yana olmak, işkenceyi; Doğu anlayışında ise erişilmez bir lûtfu icab ettiriyor. Sf:67
- Batı?nın herhangi bir düşüncesiyle İslâm hükümlerini uzlaştırmaya gayret etmek, bunu deneyecek kim olursa olsun onu sonunda mankafalaştıracaktır. Hiç akıldan çıkarmamak gerekir ki Batılı anlayış, kendi kaynaklarına gösterdiği sadakat sayesinde her meselesini çözmenin bir yolunu bulacaktır. Çünkü onu çözmek için kullanacağı metodla meseleyi ortaya çıkaran kay- ' nak birbirleriyle uyuşma halindedirler. Kâfir meselesini kâfirce halleder. Batı'mn sağlamlığını, çürüklüğünü kendi şartlarında değerlendirmek bizi muallakta kalan yargılara varmaktan alıkoyar. Sf:70
- Ama acaba, insanın özü ve yapısı dediğimiz şey, onun biyolojik varlığı ile sınırlı bir şey midir ? Yani insan da tıpkı hayvanlar hatta bitkiler gibi gıda, güvenlik ve cinsellik dürtüsünün birbirleriyle bağlantılı örgüsü içinde bir ?öz?e mi sahiptir? Yoksa insan olmanın kendine özgü üstün (supra) vasıflan var mıdır? Açıklamaları içinde Allah'a yer vermek istemeyen düşünce sahipleri, kuşku yok ki insanı tabiatın bir ürünü olarak görmeye yatkındır. İnsanı tabiat ve tabii gelişme ortaya çıkarmış ise onun ahlâkı' da tabiatın ona verdikleriyle belirmeyecek midir? İşte bu noktada bütün tabii gelişme açıklamaları yön değiştiriyor ve insan tabiatın sunduğu şartlar altında oluşmuş ama sahibi bulunduğu ?akıl? yoluyla kendini gerçekleştiren bir varlık olarak görülmeye başlanıyor. İnsanı yaratılmış bir varlık olarak görmekten uzak durulduğu zaman, kaçınılmaz olarak onu kendi kendinin sebebi olan (causa sui) bir varlık olarak görmek zorunlu oluyor.İnsan kendi kendinin sebebi ise ve ne olduğunu kavrama yeteneğini elinde bulunduruyorsa, kendi varlığı ile kendi varlığım kavrayan aklını birbirlerinden ayrı iki şey olarak düşünmek mümkündür. Bu durumda insan, hem düşünen hem düşünülendir; hem bilen hem bilinendir yani hem özne hem de nesnedir. Sf:83
- Bazı tarihî zenginliklerimize sahip çıkmakla İslâm medeniyeti övgüsünü birbirine karıştırmamak gerekir. Müslüman toplumlann geçmişindeki kıjl- tür zenginliği ya her toplumun geçmişindeki zenginlikler gibi maddî hayatın biçimlendirilmesinden doğan zenginliklerdir yahut müslüman insanın dünyayı algılayış ve ona karşı takındığı tavırdan doğan, hiç bir maddî iz bırakmamış olan zenginliklerdir. Birinci, yani maddî varlık gösteren gelişmişlik, yalnız İslâm topluluklarına has değildir ve bu konuda İslâm dışı topluluklarla bir karşılaştırmaya girmek anlamsızdır. İkinci husus yani müslüman insan tipinin yeryüzünde ademoğlunun mevcudiyetine bir yorum getirişi hadisesi, yalnızca müslümanlara hastır ve İslâm dışı hiçbir topluluğun ulaşamadığı bir üstünlük arzeder. Sf:106