- ??Bence sosyal değişmenin siyasi araçlarla fazla zorlanması felaketi çağırırdı. Eski komünistlerden biriyle bile karşılaşmak istemiyordum. Silahlı mücadele lafı edenler hem cahil hem provokatördü. Hele illegal çalışma heveslilerinin bu meselelere hiç aklının ermediğini düşünüyordum. Bir kere illegal çalışma «gizli el» marifetiyle bazı işleri yürütmek değildi. Bu tip örgütlerin yaptığı, legal çalışmanın mesafe kat etmesini temin içindi ancak. Hatta kimin yaptığı bilinen, ama bir turlu ispat edilemeyen eylemler illegal çalışmanın kapsamı içine girerdi. Kimin yaptığı bilinmeliydi ki o eylemden elde edilecek fayda ziyan olmasın veya başkasının işine yaramasın, ispat edilememeliydi ki karşı taraf çaresiz kalsın. ??
- ??Şair olmanın avantajı hayallerin ne işe yarayacağını bilmekte galiba. Şiiri hayatlarında arayanlar, hayallerin gücünden yararlanmayı bilemeyip güçlü hayallerin hayatlarını baskı altına almasına, hayatlarını berhava etmesine izin verenlerdir. Sonradan Dev-Genç?e dönüşecek olan Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun kurulmasına şiddetle karşı çıktım. (?) Benim tezim şuydu: Öğrenciler liderliğin ne olduğu ve neye yaradığı konusunda en basit bilgilere sahip değilken ve bu talep (bırakalım zorlayıcı vasfını) kendiliğinden bir güç olarak ortaya çıkmamışken merkezcil bir örgütlenmeye gitmek kol ve bacaklarını kullanamayan bir baş çıkaracaktır ortaya. Yukarıda andığım toplantıda (muhalif olduğum için) benim konuşmam beklenmiyor, istenmiyordu, ama söz isteyince vermezlik edemediler (eh, o gençlerin eski tüfekleri bizdik ne de olsa!).'Suç ve Ceza?dan bir cümleyle başladım söze: «Romantikler atlaya atlaya yürürler? ve biz ilk adımı atıyoruz, dedim. Onlara bu usulle gerçek bir örgütlenmenin sağlanamayacağını üstü kapalı olarak (kimsenin cesaretini kırmaya hakkım yoktu) belirttikten sonra, hiç olmazsa haydut çetelerinin iç ilişkilerini örnek almalarını tavsiye ettim. ??
- ??Şair olmanın avantajı hayallerin ne işe yarayacağını bilmekte galiba. Şiiri hayatlarında arayanlar, hayallerin gücünden yararlanmayı bilemeyip güçlü hayallerin hayatlarını baskı altına almasına, hayatlarını berhava etmesine izin verenlerdir. Sonradan Dev-Genç?e dönüşecek olan Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun kurulmasına şiddetle karşı çıktım. (?) Benim tezim şuydu: Öğrenciler liderliğin ne olduğu ve neye yaradığı konusunda en basit bilgilere sahip değilken ve bu talep (bırakalım zorlayıcı vasfını) kendiliğinden bir güç olarak ortaya çıkmamışken merkezcil bir örgütlenmeye gitmek kol ve bacaklarını kullanamayan bir baş çıkaracaktır ortaya. Yukarıda andığım toplantıda (muhalif olduğum için) benim konuşmam beklenmiyor, istenmiyordu, ama söz isteyince vermezlik edemediler (eh, o gençlerin eski tüfekleri bizdik ne de olsa!).'Suç ve Ceza?dan bir cümleyle başladım söze: «Romantikler atlaya atlaya yürürler? ve biz ilk adımı atıyoruz, dedim. Onlara bu usulle gerçek bir örgütlenmenin sağlanamayacağını üstü kapalı olarak (kimsenin cesaretini kırmaya hakkım yoktu) belirttikten sonra, hiç olmazsa haydut çetelerinin iç ilişkilerini örnek almalarını tavsiye ettim. ??
- ??Şair olmanın avantajı hayallerin ne işe yarayacağını bilmekte galiba. Şiiri hayatlarında arayanlar, hayallerin gücünden yararlanmayı bilemeyip güçlü hayallerin hayatlarını baskı altına almasına, hayatlarını berhava etmesine izin verenlerdir. Sonradan Dev-Genç?e dönüşecek olan Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun kurulmasına şiddetle karşı çıktım. (?) Benim tezim şuydu: Öğrenciler liderliğin ne olduğu ve neye yaradığı konusunda en basit bilgilere sahip değilken ve bu talep (bırakalım zorlayıcı vasfını) kendiliğinden bir güç olarak ortaya çıkmamışken merkezcil bir örgütlenmeye gitmek kol ve bacaklarını kullanamayan bir baş çıkaracaktır ortaya. Yukarıda andığım toplantıda (muhalif olduğum için) benim konuşmam beklenmiyor, istenmiyordu, ama söz isteyince vermezlik edemediler (eh, o gençlerin eski tüfekleri bizdik ne de olsa!).'Suç ve Ceza?dan bir cümleyle başladım söze: «Romantikler atlaya atlaya yürürler? ve biz ilk adımı atıyoruz, dedim. Onlara bu usulle gerçek bir örgütlenmenin sağlanamayacağını üstü kapalı olarak (kimsenin cesaretini kırmaya hakkım yoktu) belirttikten sonra, hiç olmazsa haydut çetelerinin iç ilişkilerini örnek almalarını tavsiye ettim. ??
- ??Şair olmanın avantajı hayallerin ne işe yarayacağını bilmekte galiba. Şiiri hayatlarında arayanlar, hayallerin gücünden yararlanmayı bilemeyip güçlü hayallerin hayatlarını baskı altına almasına, hayatlarını berhava etmesine izin verenlerdir. Sonradan Dev-Genç?e dönüşecek olan Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun kurulmasına şiddetle karşı çıktım. (?) Benim tezim şuydu: Öğrenciler liderliğin ne olduğu ve neye yaradığı konusunda en basit bilgilere sahip değilken ve bu talep (bırakalım zorlayıcı vasfını) kendiliğinden bir güç olarak ortaya çıkmamışken merkezcil bir örgütlenmeye gitmek kol ve bacaklarını kullanamayan bir baş çıkaracaktır ortaya. Yukarıda andığım toplantıda (muhalif olduğum için) benim konuşmam beklenmiyor, istenmiyordu, ama söz isteyince vermezlik edemediler (eh, o gençlerin eski tüfekleri bizdik ne de olsa!).'Suç ve Ceza?dan bir cümleyle başladım söze: «Romantikler atlaya atlaya yürürler? ve biz ilk adımı atıyoruz, dedim. Onlara bu usulle gerçek bir örgütlenmenin sağlanamayacağını üstü kapalı olarak (kimsenin cesaretini kırmaya hakkım yoktu) belirttikten sonra, hiç olmazsa haydut çetelerinin iç ilişkilerini örnek almalarını tavsiye ettim. ??
- ??Ben neyin olağan, neyin olağan dışı veya olağanüstü olduğunu doğru dürüst tartamamanın acısını çekiyorum. Bir şiirim var 1966'da.?Kan Kalesi?. Kendimi Hz. Ali'nin Kan Kalesi cenginde mi farz ediyorum? Bu cengin neye varacağını kestiremesem de cenk içinde olmaktan bir beklentim var. ??
- ??Sonu gelmez rahatsızlıklarım, beni fakülteyi bırakmaya götürmüş, nefer olarak askere alınmış, dahası zihnen hem politik alanda dostluklar kurduğum kişilerle hem de şiir sebebiyle ilintili olduğum çevrelerle arama bir mesafe koymuştu. «Keşke» diye yazmıştım arkadaşlarımdan birine, «aramızdaki mesafe sadece kilometrelerle ölçülebilen cinsten ibaret olsaydı».??
- ??Bunun ötesinde doğru şeylerin ancak kendimize ait bir kültürel donatım sayesinde yapılabileceğini kafama iyice yerleştirdiğimden elverişli araçlar bulabilmek için caba harcıyordum. Mesela, devrimci bir grubun toplantılarına katılma teklifini, cumartesi günleri Farsça dersine gitmek zorunda olduğumdan reddedebilecek güvene sahiptim. Güven diyorum, çünkü çevremdekiler semeresini uzun vadede verebilecek koklu girişimler yerine o gün kendi devrimci prestijlerini artıracak davranışları seçiyorlardı. Aksini yapmak için kişinin kendi sosyalistliğine ve Marksist formasyonuna sağlam bir güven duyması gerekti. ??
- ??«Benim katkım» diyor Marx, «şunları ispat etmekten ibarettir: (1) sınıfların varlığı üretimin gelişmesindeki belirli tarihî evrelerle sınırlıdır; (2) sınıf mücadelesi ister istemez proletarya diktatörlüğüne götürür; (3) bu diktatörlük bütün sınıfların ilgasına, sınıfsız bir topluma geçiş dönemini tesis eder.» Bu bilgileri Marx'ın ağzından almak benim için şaşırtıcı olmuştur. Çünkü marksizmde bana çekici gelen topluma bakış tarzı ve insanlık tarihini yorumlayış özelliğiydi. Meğer bunlar marksizmin tekelinde tuttuğu bilgiler değilmiş, birçok başka bilgiyi (kim bilir çok daha ilginç ve aydınlatıcı olanlarını) Marx'ı ve Marksistleri okuyup geçtikten sonra edinmek daha sağlıklı bir yolmuş. Dolayısıyla marksizmin de bir ürünü olduğu Batı kültürüne daha bir alıcı gözle bakma zorunluluğu doğuyordu. İşin garip tarafı Marx'ın sunduğu haliyle Marksizmi elde tutmak, bir dünya görüşü olarak marksizmi iktisab etmek güçleşiyordu. Çünkü toplumların sınıflı olduğunu ve bu sınıfların çatışma içinde olduğunu kabul etmeniz sizi marksistler arasına dahil etmeye yetmeyecektir. Sınıfların iktisadi anatomisi konusundaki bilgileriniz de «burjuva» kalmaya engel değil. Marx özel olarak sizden şunları kabul etmenizi istiyor: (1) İnsanlık Adn cennetinden (garden of Eden) kovulmuştur; (2) İnsanlar arasından yalnızca değer yaratanlar (Salih amel işleyenler) kazançlı çıkacaktır; (3) Cennete dönüş vardır. Eğer uzak veya yakın bir dünya cenneti tasarınız yoksa Marx'ın katkısından nasibinizi almanız yine mümkündür, ama sıradan bir ansiklopedi maddesi çevresinde. Ancak «messianic» çağrıya kulak vermişseniz sizi marksist sayabiliriz, işin garibi, bu «İsevî» daveti kısmen Hess'te kısmen de Babeuf te, Buonarroti'de, Blanqui'de bulmak mümkündü. Şimdi benim önüme iki mesele birbirleriyle kaynaşmış halde çıkıyordu: Batı kültürünü doğru algılamak için Hıristiyan zihin yapısını iyi tanıma zorunluluğu apaçıktı. Hıristiyanlığa alternatif olarak sunabileceğimiz marksizm de dünyevileşmiş bir ilahiyatı katkı diye sunuyorsa olayı yerli yerine oturtmamız ve Hıristiyan olduğumuzu kabul etmemiz gerekmez miydi? Adeste fideles! Hıristiyanlık, Batılı olmayan bir sosyalistin gözünde Baba-Oğul-Ruh-ul Kudüs üçlemesindeki ?abra ka dabra?nın ötesinde, tarih boyunca yaşadığı çürümenin, kan dokuculuğun, tefessuhun ötesinde bir anlama sahipti. Batılı olmayan milletlerin boyunduruk altına alınmasında, ruhen zavallılaştırılmasında, değerlerinin yağmalanmasında militan bir ideoloji anlamı taşıyordu Hıristiyanlık. Marx doğulu kavimlerin özgürlüğünü savunan bir düşünür hiç değildi oysa. Onların da modernleşme aşaması geçirdikten sonra Batılı kavimlerle aynı kaderi paylaşmalarını öngörüyordu. Proletaryanın zaferi bir ihkak-ı hak mücadelesi sonucunda, yeni sosyal ve ekonomik şartların en güçlü sınıfı olması sebebiyle elde edilecekti. Darwin'in doğa bilimleri alanında yaptığı neyse, Marx onu sosyal bilimler alanında yaptığına inanıyordu. İyi ama neydi Darwin?in yaptığı ? «Darwin'in yaptığı, ekonomik başarı uğruna yürütülmekte olan mücadeleyi yüzünü doğaya dönerek aynen okumaktan ibaretti.» Malthus'un görüşlerini o ve A.R. Wallace, eleştirmeksizin ve Malthus'un yaptığı kesin genellemelerin kanıtını aramadan kabullendiler. Böylece Darwin hayatta kalma olgusuyla biyolojik gelişme olgusunu birbirine karıştırdı; hayatta kalabilmek için bireysel yapabilirlik ve yeterlik dışında bir çok başka şartlar gerekirdi. Bir yanda uyum sağlama diğer yanda daha iyi olana dönüşme vardı; bir yanda uyarlama (adaptasyon) diğer yanda fiziksel atılım vardı. Darwin bunları birbirine karıştırdı. Kısaca, çağdaş insanın kendi cinsine karşı gösterdiği insanlık dışı tutumu, yaşanmakta olan sürecin bütününü tabiatın üzerine iliştirmek suretiyle haklılaştırdı. ??
- ??Hangi ahlak? Bu soruyu 'yaratılışı, varlığı mümkün kılan ahlâk' diye cevaplandırabildim. Yeniden doğmayı, dirilmeyi mümkün kılan ahlak, ancak yaratılmayı mümkün kılan ahlak olabilirdi. Varlığımı borçlu olduğum, doğru mu eğri mi davrandığımı karara bağlayan olabilirdi ancak. Böylece öteden beri sahip olduğum ve beni kendimi kandırmaktan alıkoyan deus otiosus inancı, içimde İslam itikadının Allah, Kaadir-i Mutlak inancına inkılab etti. Ateş'ten uzak kalmayı, Bahçe'ye girmeyi isteyen biri olma güvenine (ve belki de safiyetine) sahip oldum. Elhamdülillah. ??