- Yazmak, ölümsüz olabilir ama sesin yaptığı gibi iki insan arasındaki boşluğu kapatan bir köprü kuramaz. sy. 166
- Yalnızdım, kendi dünyama hapsolmuştum, diğerleriyle iletişim kuramıyordum, beni diğerlerinin hayat alanı ile eylemlerinin dışında tutan ve benimle onların varoluşu arasındaki bağlantıyı kesen cam bir duvar vardı.
- Annem deniyor ama denediği hiçbir şey beni rahatlatmıyordu, o eski mutlu olan mutlu çocuğu, hiçbir şey geri getiremiyordu. O artık yoktu.Onun yerine sinirleri kırık bir cam parçası gibi keskin ve telgraf telleri gibi gerilmiş, sinirli, sessiz, koca gözlü bir yaratık vardı.
- Hayatım, yüzüm duvara doğru dönük, dışarıdaki büyük dünyanın seslerini ve hareketlerini duyan kardeşlerim ve tanıdığım diğer insanlar gibi hareket edip, dışarı çıkıp, kendi yerimi alamadığım sıkıcı bir köşeye benziyordu.
- Hayatımda yeni bir gün diye bir şey yoktu, her gün bir öncekinin sadece bir tekrarıydı, değişiklik veya değişiklik umudu olmaksızın.
- Büyüdükçe etrafımı çeviren duvarlara hapis olmuştum. Özgür olmayı o kadar özlemiştim ki; bağları koparıp kaçmayı deliler gibi özlemiştim.
- Fakat sadece müzik devam ettiği sürece bu şekilde hissederdim. Pencereler yeniden kapanıp, kapılar kilitlenmeden önce nefes alıp, gökyüzünü bir an için görmeye benziyordu.
- Fazlasıyla insancıldım. İçimde bir insan vardı, Efendisinin isteğini seve seve kabul eden bir hizmetçi değil, diğer dünyayı düşünmeden önce bu dünyayı kavramak ve hakkında daha çok şey öğrenmek istiyordum. Lourdes'm muhteşemliği ve güzelliğine rağmen, hâlâ ağır başlı olmayı öğrenmemiş bir çocuk gibiydim.
- Asla diğer insanlar gibi olamayacaksam, en azından kendim gibi olacağım ve kendim gibi olmak için elimden geleni yapacağım.
- Yazmak ölümsüz olabilir ama sesin yaptığı gibi iki insan arasındaki boşluğu doldurmada bir köprü oluşturamaz ve keşke dünyadaki en iyi kitabı yazmak yerine bir arkadaşımla bir sıkı bir tartışma veya bir kızla birkaç dakikalık sohbet yapabilsem.