- Asla diğer insanlar gibi olamayacaksam, en azından kendim gibi olacağım ve kendim gibi olmak için elimden geleni yapacağım.
- Yalnızdım, kendi dünyama hapsolmuştum, diğerleriyle iletişim kuramıyordum; varlığımı onların varlığından ayıran, beni onların hayatı ve faaliyetleri dışında tutan camdan bir duvar vardı sanki
- Hayatım şekilsiz, amaçsız, değersiz görünüyordu. Büyüdükçe etrafımda oluşan duvarların arasına hapsolmuştum. Özgür olmayı çok özlüyordum. Zincirlerimden kurtulup kaçmak için can atıyordum.
- Ama ne yaparsam yapayım, ne yöne dönersem döneyim kendimi hep yalnız ve huzursuz hissediyordum.
- Orada otururken ben neyim diye sordum kendime. Tanrı?nın yaptığı şakalardan biri sadece.
- Nisan yağmurları gibi gidip gelen çocuksu bir melankoli değildi bu, belki yine geçici olacaktı ama derin bir etki bırakacak, zihnimde derin bir yara oluşturacak olgun bir acıydı.
- Bir şeyler söylemeyi o kadar fazla istiyordum ki sadece aileme değil, hatta sadece arkadaşlarıma değil, bütün dünyaya bir şeyler söylemek istiyordum. İçimde konuşmak için büyük bir istek vardı ve bunun bir an önce ortaya çıkmasını istiyordum; çünkü diğerleriyle bununla anlaşmak ve onlarında bunu anlamasını sağlamak istiyordum. Bir şeyler bulduğumu hissediyordum, düşünmeye ve kendimle ilgili bir şeyler hissetmeye başladığımdan bu yana aradığım şeyi bulduğuma inanıyordum. Bulmak yıllarımı almıştı, fakat en sonunda keşfettiğime inanıyordum ve şimdi bunu dört bir yana dağılan rüzgârlara yükleyip, bütün dünyayı dolaşarak, taşıdığı mesajı herkesin kalbine bırakmasını istiyordum...
- "Bize acı veren sadece kaslarımız ve gövdelerimiz değildi; kimi zaman zihinlerimiz çarpık kollarımız ve bacaklarımızdan daha çok ilgiye ihtiyaç duyuyordu.."
- Doğmak, yaşamak, çalışmak, acı çekmek ve ölmek. Bunların hepsi bir trajedi, ama ilk ve en büyük trajedi doğmak...
- "Ahh, önemli olan kavanozun üzerindeki süslü etiket değil, içindeki lezzetli bir parça reçeldir..."