- Merhameti varoluşa yöneliktir, hayırseverliği de sevgiden değil şüphedendir, bilgi sonucunda gelen ve bütün anormallikleri affeden kuşkucu bir hayırseverliktir bu. Fakat taraf tutan, karar verme ve seçme çılgınlığı içinde yaşayan kimse, hiçbir zaman hayırsever olmaz; bütün görüş açılarını benimsemeyi beceremeyip kendi arzu ve ilkelerinin ufkuna kapandığından, bir sonluluk hipnozuna dalar.
- İnsan, aylaklıktan kan dökmeye kadar uzanan bütün fiil yelpazesini, sadece fiilin anlamsızlığını idrak etmediği için kullanır: Yeryüzü üzerinde yapılan her şey, boşluk içinde bir doluluk yanılsamasından, Hiçlik?in esrarından gelir...
- Korkmak, devamlı olarak kendini düşünmek ve şeyleri nesnel bir akış içinde tahayyül edememektir. Dehşet hissi, her şeyin size karşı geldiği hissi, hiçbir tehlikenin alâkasız olmadığı bir dünya anlayışını gerektirir. Abartılı bir öznelliğin kurbanı olan korkak, diğer insanlardan ziyade kendini, saldırgan olayların hedefi zanneder. Bu hatası onu cesurla bir araya getirir; onun tam zıt noktasında olan cesur, kendine hiçbir yerde silah işlemeyeceğini sanır. İkisi de, kendine hayran bir bilincin en uç noktasına varmışlardır: Birine karşı her şey fesat tasarlamaktadır, diğeri için her şey lehtedir. (Cesur, tehdide sarılan ve tehlike önünde kaçan bir palavracıdan başka bir şey değildir.)
- Kendi yokluğuna rıza göstermeyen kişi bir akıl hastasıdır. Herkes içinde buna rıza göstermeye en az hazır olan da mümindir. Süregitme iradesi bu kadar uzağa vardırıldığında dehşet verir bana. Sınırları belirsiz bir Benlik?in hastalıklı cazibesinden kaçınıyorum. Ölümlülüğümün içinde yan gelip yatmak istiyorum.
- Hâlbuki gözlerin işlevi görmek değil ağlamaktır; gerçekten görmek için de gözlerimizi kapatmamız gerekir:
- Kendi kendine günde bin kere ?Şu dünyada hiçbir şeyin kıymeti yok,? diye tekrarlamak; kendini ebediyen aynı noktada bulmak ve bön bön, bir topaç gibi fır dönmek... Zira her şeyin beyhudeliği fikrinde ne ilerleme vardır, ne de bir sonuca varma; bu geviş getirme içinde ne kadar uzağa gidersek gidelim, bilgimiz hiç artmaz: Şimdiki haliyle de, başlangıç noktasındaki kadar zengin ve o kadar hükümsüzdür.
- Halkları oportünistler kurtarmış, kahramanlar perişan etmişlerdir. Kendini Devrim?le veya Bonaparte ile değil de, Fouche veya Talleyrand?la çağdaş hissetmek: Bu ikisi, beleşçiliklerine bir de hüzün eklemiş olsalardı, fiiliyatlarıyla bir Yaşama Sanatı telkin ederlerdi bize.
- İnsanın yeni fizikler icat etmesi, tabiata muteber bir açıklama bulmaktan ziyade, bildik, alışılmış, bayağı bir biçimde alt edilmez olan evrenin can sıkıntısından kurtulmak içindir. İnsan, atalarımızın ya da yakın seleflerimizin ahmaklığınca görüldüğü ve maruz kalındığı gibi gördüğü ve maruz kaldığı, ve bundan dolayı bezginlik duyduğu cansız bir şey üzerine aksettirdiği sıfat sayısı kadar boyutu, keyfince atfeder bu evrene.
- Şeyleri olduğu haliyle gördüğü zaman insanlığın çocuk yapmaktan yüzü kızaracaktır. Yanılgıların ve aldanmaların usaresi olmaksızın hayat, bir moda olmaktan çıkmış hayat, zihnin mahkemesi önünde hiçbir affa uğramayacaktır. Ama sonunda, bu ruhun kendisi de ortadan çekilecektir: Yokluk içinde bir bahanedir bu ruh, tıpkı hayatın da yokluk içinde bir önyargı olması gibi...
- Bilincin ortaya çıkışıyla karşılaştırıldığında, diğer olaylar çok küçük bir önemdedir veya tamamen önemsizdir. Fakat bu ortaya çıkış, hayatın verileriyle çelişik olarak, canlı dünyanın bağrına tehlikeli bir şeyin girişini, biyolojide bir rezaleti teşkil eder. Bunun öngörülmesini sağlayacak hiçbir şey olmamıştır: Doğal otomatizm, maddenin ötesine fırlayacak: bir hayvanın çıkabileceğini hiç telkin etmemiştir. Kıllarını yitiren ve onların yerine ideallerini koyan goril; eldiven takan, tanrılar uyduran, yüzünü gitgide daha çok buruşturan ve göğe tapan goril - böyle bir düşüş karşısında tabiat kimbilir ne acılar çekmiştir, daha da çekecektir! Bilincin uzaklara götürmesi ve her şeye imkân vermesindendir bu. Hayvan için yaşam bir mutlaktır; insan içinse bir mutlak ve bir bahanedir. Evrenin evrimi içinde, bize mahsus olan o bütün nesneleri bahaneye çevirme; günlük girişimlerimizle ve son hedeflerimizle oynama; kaprisin tanrılaşması sayesinde bir tanrı ile bir süpürgeyi aynı düzleme koyma imkânından daha önemli bir olgu yoktur.