Bu dünyada her şeyin gizli bir anlamı var, diye düşündüm. Her şey, insanlar, hayvanlar, ağaçlar ve yıldızlar hiyerogliftir. Onları heceleyip ne dediklerini anlayacak kişiye ne mutlu..!
"Bu dünya sır dünyasıdır, insan da büyük bir canavar..."
?Herkes kendi yolunu izler. İnsan bir ağaç gibidir. Neden kiraz vermiyor diye incir ağacını hiç azarladığın oldu mu..??
"Burada insanı şaşırtan bir şey oluyor patron...Bu tuhaflık içinde aklın şaşıyor. Biz çetelerin yaptığı bütün o alçaklıklar, hırsızlık, kıyımlar, Girit'e Prens Yorgus'u yani özğürlüğü getirdi" Gözleri iyice açılmış şakınca baktı. "Sır!" diye mırıldandı. "Büyük sır! Dünyaya özğürlüğün gelmesi için bu kadar cinayetler ve alçaklıklar mı gerekli yani?...."
Bu zehir gibi günlerde Zorba'nın telgrafını aldım. "Çok güzel, yeşil bir taş buldum. Hemen çık gel. -Zorba." Önce kızmıştım. Milyonlarca insan, can ve kemiklerine güç verecek bir parça ekmekleri olmadığı için kıvranıp dize gelirken, bize çekilen bir telgraf, güzel bir yeşil taşı görelim diye, bin millik bir uzaklığı aşmamızı istiyordu! Güzelliğe lanet olsun, dedim, çünkü güzellik kalpsizdir ve insanın acısıyla ilgilenmez. Ama birden irkildim; kızgınlığım geçmişti bile, ve ben, Zorba'nın bu insanlık dışı çağrısının, içimdeki başka bir insanlık dışı haykırışa karşılık verdiğini anladım. İçimdeki vahşi bir kuş, kaçmak için kanat çırptı. Ama ben kaçmadım. Kaçmayı göze alamadım. Trene binmedim, içimdeki kutsal ve devce çağrıya kulak vermedim, korkusuzca bir akılsızlık yapmadım. Mantığın ölçülü, soğuk ve insanca sesine uydum. Kalemi aldım, Zorba'ya yazıp açıklamada bulundum. O da bana yanıt verdi: "Kusura bakma patron ama, sen bir kâğıt faresisin. Şu zavallı sen de, hayatında bir kez olsun güzel bir yeşil taş görebilirdin, ama göremedin. Vallahi işsizken bir yerde oturuyor ve kendi kendime düşünüyordum 'Cehennem var mı, yok mu?' diye. Fakat dün bunu alınca şöyle dedim: 'Bazı kâğıt fareleri için kesinlikle bir cehennem var.'"
Güzelliğe lanet olsun, dedim, çünkü güzellik kalpsizdir ve insanın acısıyla ilgilenmez...?
"Yağmur yağarken insanın kalbi acı çeker," dedi Zorba. "Kusura bakma ama, patron." Bir çitin dibine eğildi, ilk yabani zambakları kopardı. İlk kez zambak görüyormuş gibi, uzun uzun doymak bilmeyen bir gözle onlara baktı, gözlerini yumarak kokladı; içini çekti, sonra bana verdi: -"Patron," dedi, "taşların, çiçeklerin, yağmurun söylediklerini bir bilseydik...! Belki bağırıyorlardır, bağırıyorlardır bize de işitmiyoruzdur. Nah işte, tıpkı bağırdığımız halde, onların da bizi duymadığı gibi. Dünyanın kulakları ne zaman açılacak patron..? Ne zaman gözlerimiz açılacak da göreceğiz..? Taşlar, çiçekler, yağmur ve insanlar, kucaklarımız ne zaman açılıp birbirimize sarılacağız..? Sen ne dersin, patron..? Bu konuda, kitaplar ne söylüyor..?" Zorba'nın sevdiği deyimi kullanarak karşılık verdim: -"Elinin körünü söylüyor, elinin körünü..! Bunu söylüyorlar işte, başka bir şey değil..." Zorba kolumdan tuttu, -"Aklıma bir şey geldi," dedi. "Bunu sana söyliyeceğim, ama kızmayacaksın.. Bütün kitaplarını bir yere yığ ve yak. O zaman anlama olanağı bulursun belki......"
"İnsan canavardır..!" diye bağırdı ve sopasını şiddetle taşlara vurdu. "Büyük canavar..! Zatın bunu bilmiyor. Bütün işlerin yolunda gitmiş, ama bir de bana sor. Canavar diyorum sana..! Ona kötülük mü ettin, senden çekinir ve titrer. İyilik mi yaptın, gözlerini oyar... "
''Hayatın kendisi işsiz; lanet olsun kendisi....!''
Konfiçyüs der ki: "Pek çokları mutluluğu, insandan daha yüksekte ararlar, bazıları da daha da alçakta; ama mutluluk insanın boyu hizasındadır." Doğru. Yani, ne kadar insan boyu varsa, o kadar da mutluluk vardır. Benim şimdiki mutluluğum budur, ey sevgili öğrencim ve öğretmenim; şimdi boyumun ne olduğunu öğrenmek için, huzursuzluk içinde onu yeniden yeniden ölçüyorum. Çünkü, iyi bilirsin ki, insanın boyu hep aynı kalmaz...
Ercan Kesal
Salah Birsel
Samiha Ayverdi
Sait Faik Abasıyanık
Marc Levy
Alberto Manguel
Sadık Yalsızuçanlar
Özen Yula
Ursula K. Le Guin
Samuel Beckett