- Zamanın her şeye vakti vardır.
- Dünyada çiçek, çocuk ve kuş olduğu sürece korkma; her şey yolunda demektir.
- Gerçek insan, insanı aşmış olandır.
- "İşte böyle şakaya vuralım," dedi. "Eğer ikimizden biri ölüm tehlikesiyle karşılaşırsa, hemen öbürünü hatırlasın ve nerede olursa olsun, ona haber versin... Kabul mü?" Gülmek istedi, ama donmuş gibi kalan dudakları kıpırdamadı. "kabul," dedim. Dostum, heyecanının belli olduğundan korkarak aceleyle ekledi: "Elbette ben, bu gibi boş ruh bağlantılarına inanmam!" "Zararı yok, olsun!" diye mırıldandım. "Peki öyleyse, olsun; oynayalım bu oyunu. Kabul mü?" "kabul..."
- "Ne düşünüyorsun?" dedi. "Senin de terazin var, ha? Dirhemle ölçüyorsun demek? Bre ver kararını, terazileri de şeytan alsın!" Çıkık kemikli, ızbandut haliyle tepemde duruyordu; onunda konuşmak için başımı kaldırmaktan yoruluyordum. Dante'yi kapadım. "Otur," dedim. "Bir adaçayı içer misin?" Oturdu; bohçasını dikkatle yandaki sandalyenin üstüne koydu. Alaylı, "Adaçayı mı?" dedi. "Gel buraya, kahveci! Bir rom!" Romu yudum yudum içti; tadını çıkarmak için uzun süre ağzında tutuyor, sonra ine ine ısıtsın diye yavaş yavaş yutuyordu. "Duyarlı ve meraklı bir adam!" diye düşündüm.
- "Santur mu? Santur çalar mısın sen?" "Fukaralık bastığı zaman kahvelerde dolaşıp santur çalarım. Bu arada, kimi eski Makedonya hırsız havalarını da söylerim. Sonra, bağış toplamaya başlarım. Nah, şu külahla! İçi metelikle dolar."
- "Peki, santuru nasıl öğrendin?" "Yirmi yaşımdaydım. Ta Olympos'un dibindeki köyümde açılan bir panayırda, santuru ilk kez dinlemiştim. Soluğum tutuldu o zaman. Üç gün ağzıma lokma koymadım. Tanrı ruhunu bağışlasın, babam: 'Neyin var, ulan?' diye sordu. 'Ben santur öğrenmek istiyorum.' 'Utanmıyor musun ulan? Sen Çingene misin? Çalgı mı çalacaksın?' 'Ben santur öğrenmek istiyorum. 'Vakti gelince evleneyim diye biraz para biriktirmiştim. Görüyorsun ya, çocukluk! Kanım kaynıyordu, bir de bir de o sersemliğimle evlenmek istiyordum! Neyim var, neyim yoksa hepsini verip bir santur satın aldım. Nah işte, şu gördüğün. Santurumu alıp Selanik'e kaçtım. Recep Efendi adında, santur hocası, meraklı bir Türk'ü buldum. Ayaklarına kapandım. 'Ne istiyorsun ulan, Rumoğlu?' diye sordu. 'Ben santur öğrenmek istiyorum!' 'Peki ama, neden ayaklarıma kapanıyorsun?' 'Sana verecek param yok da ondan!' 'Santura çok mu meraklısın?' 'Çok meraklıyım!' 'Peki ulan, otur, ben para falan istemem.' Bir yıl yanında kaldım. Öğrendim. Tanrı kemiklerini aziz etsin, şimdi ölmüştür. Tanrı, cennete soksun Recep Efendi'yi! Santuru öğrendiğimden beri başka adam oldum.
- "Keyfim olursa, duyuyor musun? Keyfim olursa. Sana istediğin kadar çalışır, esirin olurum! Ama santur başkadır. Canavardır o, özgürlük ister. Keyfim olursa çalarım; şarkı da söylerim. Sana zeybek, kasap havası ve pendozali'de oynarım; ama peşin pazarlık: Keyfim olmalı. Temiz hesap. Beni zorladın mı yitirirsin. Unutma ki bende insanım." "İnsan mı? Ne demek istiyorsun?" "Yani özgürüm." Bağırdım: "Kahveci, bir rom daha getir!" Zorba atıldı: "İki rom! Sen de iç ki, takuşalım. Adaçayı ile rom kafadar olamaz; sende rom içeceksin. Kafadarlığımızın kurtuluşuna!"
- "Bir zamanlar diyordum ki: Bu Türktür, bu Bulgardır, bu Yunanlıdır. Ben vatan için öyle şeyler yaptım ki patron tüylerin ürperir; adam kestim, çaldım, köyler yaktım, kadınların ırzına geçtim, evler yağma ettim... Neden? Çünkü bunlar Bulgarmış, ya da bilmem neymiş... Şimdi kendi kendime sık sık şöyle diyorum, hay kahrolasıca herif, hay yok olası aptal! Yani akıllandım, artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: Bu iyi adamdır bu kötü adamdır. İster Bulgar olsun, ister Rum, isterse Türk. Hepsi bir benim için. Şimdi iyi mi kötü mü yalnız ona bakıyorum. Ve ekmek çarpsın ki, ihtiyarladıkça buna da bakmamaya başladım. Ulan ister iyi ister kötü olsun be. Hepsine acıyorum işte... Boşversem bile bir insan gördüm mü içim cız ediyor. Nah diyorum bu fakir de yiyior, içiyor, seviyor, korkuyor,(...) o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak,onu da kurtlar yiyecek... Hey zavallı hey! Hepimiz kardeşiz be... Hepimiz kurtların yiyeceği etiz...."
- Özgür değilsin, senin bağlı bulunduğun ip, öbür insanlarınkinden daha uzun, hepsi bu kadar. Nikos Kazancakis - Zorba