- "Yeni bir yol, yeni planlar! Artık dünküleri hatırlamaktan, yarınkileri istemekten vazgeçtim; şimdi şu anda ne oluyor, o ilgilendiriyor beni. "Şimdi ne yapıyorsun, Zorba?" diyorum. "Uyuyorum," diyor. "İyi uyu öyleyse!" "Şimdi ne yapıyorsun, Zorba?" diyorum. "Bir kadına sarılıyorum," diyor. "İyi, sarıl öyleyse Zorba, hepsini unut, dünyada başka bir şey yok, yalnız o ve sen. Vira!"
- "Güç, patron, çok güç! Bunun için delilik gerek, delilik, duyuyor musun? Ya hep, ya hiç! Ama sende beyin var, bu kadar verdim, bu kadar aldım; kar şu kadar, zarara bu kadar diye yazıyor.Yani, iyi bir sahip, her işi sermiyor, her zaman arkayı kolluyor. Hayır, ipi koparmıyor rezil, onu sıkı sıkı elinde tutuyor, kaçırırsa mahvoldu demektir zavallı, mahvoldu demektir! Ama, ipi koparmadıkça, hayatın ne tadı vardır, söyler misin bana? Papatya papatyacıktır; rom değil ki dünyayı altüst etsin!"
- Bir ara bakışlarımın, üzerinde kaçakça ve emermiş gibi durduğunu fark etti; sıkıntısını gizlemek istediği zamanki alaycı bakışıyla baktı. Beni süzdü, anladı. Ve ayrılığın acısını dağıtmak için alaycı bir gülümseyişle sordu:
"Ne zamana kadar?"
"Ne, ne zamana kadar?"
"Ne zamana kadar kağıt yiyip mürekkep yalayacaksın? Benimle birlikte gel, orada, Kafkas'ta, ırkımızdan binlerce insan tehlikede; gel, onları kurtaralım."
Sonra, o soylu tasarısıyla alay edermiş gibi gülmeye koyuldu:
"Onları belki kurtaramayız," diye ekledi "ama kurtaralım derken, biz kurtuluruz. Öyle değil mi? Bunları söylemek istemiyor musun hocam? Kendini kurtarmanın tek yolu başkalarını kurtarmak için çabalamaktır. Haydi öyleyse, öğreten öğretmen... Gel!"
Karşılık vermedim. İlâh doğuran kutsal doğu, yüksek dağlar, Promete'nin kayaya saplanmış çığlığı... O yıllarda aynı kayalara saplanmış ırkımız bağırıyordu. Tehlikedeydi; kendisini kurtarması için oğullarından birini çağırıyordu. Ve ben, hiç etliye sütlüye karışmadan, bu çekilen acılar bir düşmüş ve hayat da sürükleyici bir tragedyaymış da, insanın bir aşamaya varıp eyleme katılması sanki büyük bir kabalık ve bönlükmüş gibi, dinliyordum. - Başlangıçta ben de onunla birlikte gidiyor, işçilerin çalışmalarını izliyordum. Yeni bir yola girmeye, pratik işlere ilgi göstermeye ve elime düşen bu insan malzemesini tanımaya, çok özlenen sevinci tatmaya, sözcüklerle değil, insanlarla ilgilenmeye çalışıyordum. Romantik planlar kurmaktaydım; linyit işi iyi gitse de bir çeşit birlik kursak, bunda hepimiz çalışsak, herşey ortaklaşa olsa, hep birlikte aynı yemeği yesek, kardeş gibi aynı elbiseyi giysek... Kafamda yeni bir toplumu, insanların yeni ortak hayatının mayasını yaratıyordum.
Ama daha tasarılarımı Zorba'ya açma kararını verememekteydim.
....
Böyle bir pazar günü, zengin yemek ve içkiden dönerken, ağzımı açıp tasarılarımı Zorba'ya anlatmaya karar verdim.
....
"İnsan canavardır!" diye bağırdı ve sopasını şiddetle taşlara vurdu. "Büyük canavar! Zatın bunu bilmiyor. Bütün işlerin yolunda gitmiş, ama bir de bana sor. Canavar diyorum sana! Ona kötülük mü ettin, senden çekinir ve titrer. İyilik mi yaptın, gözlerini oyar... Aradaki uzaklığı koru, patron! İnsanlara umut verme. Hepimizin eşit olduğumuzu, hepimizin eşit haklara sahip bulunduğumuzu söyleme; çünkü hemen senin hakkını çiğner, elinden ekmeğini kapar, açlıktan gebermeye bırakırlar seni. Ben senin iyiliğini isterim, aradaki uzaklığı koru patron!"
Boğulmuş bir halde, "iyi ama, hiçbir şeye inanmaz mısın sen?" dedim.
"Hayır, hiçbir şeye inanmam! Sana kaç kez söyleyeceğim? Zorba'dan başka hiçbir şey ve hiç kimseye inanmam. Zorba ötekilerden iyi olduğu için değil; asla! O da canavardır. Zorba'ya inanırım ama. Çünkü yalnız ona sözüm geçer. Yalnız onu bilirim. Bütün ötekiler hayaldir. Ben, onun gözleriyle görüyor, kulaklarıyla işitiyor, bağırsaklarıyla sindirim yapıyorum. Bütün ötekiler hayaldir diyorum sana! Ben ölünce hepsi ölür. Bütün Zorba dünyası güme gider..."
Alay ederek, "Amma bencillik be!" dedim.
"Ne yapayım patron? Bu budur. Bakla yedim, bakla söylerim. Zorba'yım, Zorba'ca konuşurum." - Bu dünyada herşeyin gizli bir anlamı var, diye düşündüm. Her şey, insanlar, hayvanlar, ağaçlar ve yıldızlar hiyerogliftir. Onları heceleyip ne dediklerini anlayacak kişiye ne mutlu! Onlara baktığın anda birşey anlamazsın; onların gerçek insan, hayvan, ağaç, yıldız olduklarını sanırsın; ancak çok ileride, yıllarca sonra anlayacaksın!...
- Hayatım boşuna geçmiş, diye düşünüyordum; elimde olsa da, bir sünger alıp bütün okuduklarımı, bütün görüp işittiklerimi silsem ve Zorba'nın okuluna girip büyük ve gerçek alfabeye başlasam! Ne kadar değişik bir yola girmiş olurdum! Beş duyumu ve bütün tenimi, sevip anlamaya iyice talim ettirmiş olurdum. Koşmayı, güreşmeyi, yüzmeyi, biniciliği, kürek çekmeyi, otomobil sürmeyi, atıcılığı öğrenirdim. Ruhumu tenle, tenimi de ruhla doldururdum; kısacası, içimde barıştırırdım bu yüzyıllık iki düşmanı...
- '' sen de lütfen ekilmediğin yerde bitme''
- Bana yediğin yemeği ne yaptığını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. bazıları yediklerini içyağı ile gübreye, bazıları iş ve keyfe ve bazıları da duyduğuma göre tanrı' ya dönüştürürmüş. şu halde insan 3 türlüdür. yediğim yemeği keyfe dönüştürürüm.
- ''Dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir,bilir misin? Yarım işler,yarım konuşmalar,yarım günahlar,yarım iyiliklerdir. Sonuna kadar git be insan!...''
- "Güç, patron, çok güç! Bunun için delilik gerek, delilik, duyuyor musun? Ya hep, ya hiç! Ama sende beyin var, bu kadar verdim, bu kadar aldım; kar şu kadar, zarara bu kadar diye yazıyor.Yani, iyi bir sahip, her işi sermiyor, her zaman arkayı kolluyor. Hayır, ipi koparmıyor rezil, onu sıkı sıkı elinde tutuyor, kaçırırsa mahvoldu demektir zavallı, mahvoldu demektir! Ama, ipi koparmadıkça, hayatın ne tadı vardır, söyler misin bana? Papatya papatyacıktır; rom değil ki dünyayı altüst etsin!"