Samuel Beckett
- Doğum: 1906
- Ölüm: 1989
- Yirminci yüzyılın en güçlü kalemlerinden ve absürd tiyatronun önde gelenlerinden biri olan Samuel Beckett 13 Nisan 1906'da İrlanda'da Dublin'de doğdu. İyi halli bir Protestan ailenin ikinci çocuğu olan Beckett, annesinin koyu dindarlığının yarattığı havanın ve babasının uzun yürüyüşler yapmaktan aldığı zevkin etkisinde kaldığı, mutlu... (devamı)
- Bir ayağımız mezarda dünyaya getirirler bizi, güneş bir an parıldar, sonra yeniden gecedir.
- Dün kimseyle tanıştığımı hatırlamıyorum. Ama yarın da bugün biriyle tanıştığımı hatırlamayacağım. Yani aydınlanma konusunda bana güvenmeyin.
- - Gidelim.
- Gidemeyiz.
- Neden?
- Godot'yu bekliyoruz. - Dikkatinizi çekmek isterim ki benim yerimde o olabilirdi, onun yerinde de ben. Ama, neylersiniz, böyle buyurmuş talih. Herkes kendi payına düşeni yaşar.
- İşte tipik bir insan - ayağının kurusundan ötürü ayakkabısını suçlayan!
- Dünbnyadaki gözyaşı miktarı sabittir.Ağlamaya başlayan biri için bir yerlerde bir başkası keser ağlamayı,aynı şey gülmek içinde geçerliydi.
- Bütün bildiğim şu: saatler geçmek bilmez ve bu koşullarda bizi, vakit geçirmek için türlü türlü -nasıl desem- ilk bakışta makul gözüken, ama zamanla monotonluğa dönüşecek oyunlara başvurmaya zorlar. Böylece aklımızı kaybetmekten kurtulduğumuzu söyleyebilirsin. Kuşkusuz doğru. Ama aklımız uzun süredir dipsiz derinliklerin betimsiz gecelerinde dolanıp durmuyor mu zaten? Bunu bazen soruyorum kendime.
- Uyuyor muydum ben başkaları acı çekerken? Şu anda uyuyor muyum? Yarın uyanınca veya uyandığımı sandığımda, bugün hakkında neler söyleyeceğim? Dostum Estragon'la, burada gece olana kadar Godot'yu beklediğimi mi? Pozzo'nun hamalıyla birlikte geçip bizimle konuştuğunu mu? Muhtemelen. Ama bunların içinde ne kadar doğruluk payı olacak? (Estragon çizmelerini çıkarmayı başaramayıp yeniden uykuya dalmıştır. Vladimir ona bakar.) O hiçbir şeyin farkında olmayacak. Yediği tekmelerden söz edecek, ben de ona havuç vereceğim. (Bir an.) Bir ayağımız mezarda, zor bir doğum doğrusu. Mezarcı çukurun dibine forsepsi yerleştirir. İhtiyarlığa vakit var daha önümüzde. Hava çığlıklarımızla dolu. (Dinler.) Ama alışkanlıklar duyarsızlaştırıyor insanı. (Estragon'a bakar.) Bana da bir başkası bakarak, uyuyor diyor. Kendisinin de uyuduğunun farkına varmadan uyuyor, hiçbir şey bilmiyor. Uyusun bakalım diyor, benim için. (Bir an.) Böyle devam edemem. (Bir an.) Ne dedim ben?
- Dünbnyadaki gözyaşı miktarı sabittir.Ağlamaya başlayan biri için bir yerlerde bir başkası keser ağlamayı,aynı şey gülmek içinde geçerliydi.
- Bütün bildiğim şu: saatler geçmek bilmez ve bu koşullarda bizi, vakit geçirmek için türlü türlü -nasıl desem- ilk bakışta makul gözüken, ama zamanla monotonluğa dönüşecek oyunlara başvurmaya zorlar. Böylece aklımızı kaybetmekten kurtulduğumuzu söyleyebilirsin. Kuşkusuz doğru. Ama aklımız uzun süredir dipsiz derinliklerin betimsiz gecelerinde dolanıp durmuyor mu zaten? Bunu bazen soruyorum kendime.