Eğer her kederlendiğimizde ağlayarak kurtulma imkanımız olsaydı, teşhişsiz hastalık ve şiir ortadan kalkardı...
Yalnızlık duygumuz nereden gelmektedir..? Hangi mekanı işgal etmektedir..? Ve nasıl bir hamlede, yitip giden muazzam gerçekliğin yerini almaktadır..?
O zaman şiire doğru dönmemek elde m..i? Onun da, tıpkı hayat gibi, hiçbir şey kanıtlamama mazereti var...
Nerede tükettin ömrünü..? Bir hareketin hatırası, bir tutkunun işareti, bir maceranın parıltısı, güzel ve firarî bir cinnet - geçmişinde bunların hiçbiri yok; hiçbir sayıklama senin ismini taşımıyor, seni hiçbir zaaf onurlandırmıyor. İz bırakmadan kayıp gittin; senin rüyan neydi peki..?
Bir Shakespeare'in ve bir Shelley'nin sözlü yangınlarında, kelimelerin külünü hissederiz; bir evren yaratma imkansızlığının düş kırıklığını ve kokusunu...
Bana şu dünyada iyi başlayıp kötü bitmeyen tek bir şey gösterin...
Hakikaten yalnız varlık, insanlar tarafından terk edilmiş olan değil insanlar arasında acı çekendir...
Her insan, kendinin bir şey önereceği ânı bekler: Ne önerdiği önemli değildir. Bir sesi vardır ya, o yeter...
Başlangıçta bir şeylerden kaçmak için düşünürüz; sonra fazla uzağa gittiğimizde, kaçışımızın pişmanlığıyla kendimizi mahvetmek için...
İnsanın seyri ne mide bulandırıcı şey! Aşk iki tükürüğün karşılaşması... Bütün duygular mutlaklarını salgı bezlerinin sefilliğinden alırlar...
Yevgeni İvanoviç Zamyatin
Yusuf Atılgan
Feridun Andaç
Mustafa Kemal Atatürk
Thomas Mann
Halid Ziya Uşaklıgil
Mehmet Akif Ersoy
Ahmet Turgut
Nil Gün
Arundhati Roy