- O adam, o boyun eğmeyen ilk adam, insanoğlunun başlangıçtan bu güne kadar yarattığı her büyük efsanenin ilk bölümünde, karşımızdadır. Prometeus zincirlerle bağlanmış, yırtıcı kuşlara peşkeş çekilmiştir, çünkü bilgi ağacının meyvesini yemiştir. Efsane ne olursa olsun, insanlığın belleğinin gölgeleri içinde, bu güzelliğin bir tek kişiyle başladığı, o kişinin de cesaretinin bedelini ödediği bilinir.
- Hiçbir yaratıcı, kardeşlerine hizmet etmek düşüncesiyle harekete geçmiş değildir, çünkü kardeşleri, onun sunduğu hediyeyi reddetmişlerdir ve o hediye, bu kişinin güçlükle sürdürdüğü mücadele dolu hayatı mahvetmiştir. Bu kişinin tek gerçeği, kendi amacı olmuştur. Kendi gerçeği, onu kendi usulünde yapabilmesi, başarabilmesi. Bir senfoni, bir kitap, bir motor, bir felsefe, bir uçak ya da bir bina. Odur onun hayatındaki amacı. Hayatı da odur. Yarattığı şeyi duyanlar, okuyanlar, işleyenler, inananlar ona binip uçanlar ya da içinde yaşayanlar değil. Yaratılan şey, o kişinin gerçeğini her şeyden ve herkesten üstün tutmuştur.
- Yaratıcılar benliksiz değildir. Güçlerinin bütün sırrı budur. O gücün kendine yeterli olması, kendiliğinden motive olup harekete geçmesi, kendi kendini yaratması bundandır. Bir ilk amaç, bir enerji, bir hayat gücü, bir başlatıcı, yaratıcılar hiçbir şeye ve hiç kimseye hizmet etmemişlerdir. Kendileri için yaşamışlardır. Ve insanlığın şeref tacı olan şeyleri ancak kendileri için yaşamakla başarmışlardır. Başarının yapısı, doğası böyledir.
- İnsan ancak kendi zihniyle var olabilir. Dünyaya silahsız gelir, tek silahı kendi beynidir. Hayvanlar yiyeceklerini fiziksel güçleriyle bulurlar. İnsanın pençeleri sivri tırnakları, boynuzları, büyük kas gücü yoktur. Yiyeceğini ya toprağa ekmek ya da avlamak zorundadır. Ekebilmek için bir düşünce sürecine ihtiyacı vardır. Avlamak için silahlara, dolayısıyla silah yapmaya ihtiyacı vardır ki o da bir düşünce sürecidir. Bu en basit gereklilikten en yüce dinsel soyutluğa kadar, tekerlekten gökdelene kadar, neysek ve neye sahipsek hepsi insanın bir tek niteliğinden doğmaktadır, o da mantıklı bir zihnin fonksiyonudur.
- Kollektif beyin diye bir şey yoktur. Kollektif düşünce diye bir şey de yoktur. Bir grup insanın vardığı anlaşma, ya bir uzlaşma, ödün verme sürecidir ya da birçok bireysel düşüncelerin bir ortalamasıdır. İkincil önem taşıyan bir şeydir. Yemekleri bir sürü insana paylaştırabiliriz. Ama kolektif bir midede sindiremeyiz. Hiç kimse kendi ciğerlerini, başkasının yerine solumak için kullanamaz.
- Bu dünyada hiç bir şey insana hazır verilmiş değildir. İhtiyacı olan her şeyi üretmesi gerekmektedir. İnsan burada kendini temel bir seçimle karşı karşıya bulur. Ancak iki yoldan birini seçerek sağ kalabileceğini görür, ya kendi zihninin bağımsız çalışmalarıyla, ya da başkalarının zihninden beslenen bir asalak olarak. Yaratıcı başlatır. Asalak ödünç alır. Yaratıcı doğa karşısında kendi başına dikilir. Asalak doğa karşısında hep bir aracıyı kullanır.
- Yaratıcının derdi doğayı fethetmektir. Asalağın derdi ise insanları fethetmektir. Yaratıcı kendi işi için yaşar. Başka insanlara ihtiyacı yoktur. En önemli amacı, kendi içindedir. Asalak elden düşme yaşar. Başkalarına ihtiyacı vardır. Başkaları onun boş amacı haline gelir.
- Yaratıcının temel ihtiyacı, bağımsızlıktır. Mantık yürüten zihin, herhangi bir türlü zorlama altında çalışamaz. Kısıtlanamaz, feda edilemez, başka amaç ve düşüncelere boyun eğmez. Gerek işlerlikte, gerekse amaçta tam bir bağımsızlık ister. Bir yaratıcı için insanlarla olan ilişkilerin tümü ikinci plandadır. Elden düşmecinin temel ihtiyacı, beslenebilmek için diğer insanlarla olan bağlarını sağlamlaştırmaktır. İlişkileri birinci sıraya koyar. İnsanoğlunun başkalarına hizmet etmek için var olduğunu söyler. Kendini feda etmekten, hizmet ve yardım etmekten söz eder.
- Hiç kimse başkaları için yaşayamaz. Vücudunu paylaşmadığı gibi, ruhunu da paylaşamaz. Ama elden düşmeci, yardım etmeyi bir sömürü silahı olarak kullanmakta, insanoğlunun ahlâkî ilkelerini değiştirmektedir. İnsanlara yaratıcıyı mahvetmenin bütün yolları öğretilmektedir. Bağımlılığın bir sevap olduğu öğretilmektedir insanlara.
- Başkaları için yaşamaya kalkan kişi, bir bağımlıdır. Amaçları açısından bir asalaktır, hizmet ettiği kimseleri de asalak haline getirir. Bu ilişkiden doğabilecek tek şey, birlikte yozlaşmaktır. Kavram olarak imkânsız bir şeydir bu. Gerçek hayatta buna en yakın olan şey, başkalarına hizmet etmek için yaşayan kişidir ki, o da köledir. Eğer fiziksel kölelik bile iğrenç bir kavram gibi gözüküyorsa, ruhsal kölelik bundan ne kadar daha iğrenç bir kavram olmalıdır! Savaşta ele geçirilen bir kölenin kendine göre bir gururu vardır. Karşı koymuştur ve içinde bulunduğu durumu kötü bir şey olarak görmektedir. Ama kendini kendi isteğiyle köle haline getiren, bunu sevgi uğruna yaptığını söyleyen adam, yaratıkların en aşağılığıdır. İnsanlığın onurunu düşürmekte, sevgi kavramını küçültmektedir. Ama hizmet, hayır ve yardım doktrininin altında yatan budur.