- Kişisel aşk çok kötü bir şeydir. Çok kötü. Kişisel olan herşey gibi. Sonu hep hüsrana varır. Kişisel aşk bir ayrımcılık, bir tercih eylemidir. Haksızlık içerir. Bir tek kişiye o sevgiyi verirken, diğer insanları o sevgiden mahrum etmenin haksızlığı. Bütün insanları eşit olarak sevmelisin. Ama kendi bencil seçimlerini öldürmedikçe, böyle soylu bir duyguya ulaşamazsın. Çünkü ?Birinci Kozmik Yasa?ya insanların temel eşitliğine karşıdır. Bu yüzde acımanın gölgesi bile yoktu. Başkasının acısını gizli bir zevkle seyreden, dilencilere bakıp kendini yücelmiş hisseden insanların ifadesi de yoktu. Başkasının küçük düşmesiyle beslenen aç bir ruhu da yansıtmıyordu.
- Düşünebildiğin en korkunç tecrübe nedir? Benimki, bir hücrede, silahsız ve savunmasız durumda, salyası akan bir hayvanla birlikte kilitli kalmak, ya da bir hastalık sonucu beyni kalmamış bir manyakla kilitli kalmaktır. O zaman kendi sesinden başka bir şeyin olmaz. Sesin ve düşüncelerin. O yaratığa haykırır, sana neden dokunmaması gerektiğini söylersin; en güzel ve etkili kelimeleri bulursun, gerçeğin ifadesi kesilirsin. Canlı gözlerin sana baktığını görür, ama yaratığın seni duymadığını bilirsin. Ona ulaşamayacağını, hiçbir şekilde ulaşamayacağını, ama onun yine de kıpırdayıp soluk aldığını, karşında kendi ihtiyaçlarına göre hareket ettiğini görürsün. Dehşet bu işte. Dünyanın karşısındaki de bu. İnsanların arasında, bir yerlerde kol geziyor. O yaratık. Beyni yok, içine kapalı, hiç etkilenmeyen, ama kendi amacı, kendi kurnazlığı olan tek bir şey. Tek bildiğim bu. Onun var olduğu. Amacını bilmiyorum. Ne tür bir şey olduğunu da bilmiyorum.
- Bir mimarın kötü bir mimar olduğunu kanıtlayarak onu mahvedemezsin. Ama Tanrı?ya inanmadığı için ya da birisi onu mahkemeye verdiği için ya da bir kadınla yattığı için ya da sineklerin kanatlarını yolduğu için mahvedebilirsin. Mantığa uymuyor mu diyorsun? Tabi uymuyor. O yüzden sonuç veriyor zaten. Mantığa karşı mantıkla savaşabilirsin. Mantıksızlığa karşı nasıl savaşırsın.
- ?Howard Roak, insan ruhuna bir tapınak yaptı. İnsanı, güçlü, dururlu, temiz, akıllı ve korkusuz olarak gördü. Bir kahraman gibi gördü insanı. Tapınağını ona yaptı. Tapınak, insanın yüceleceği yerdir. Kendisi insanı yücelten şeyin, suçsuz olduğunu bilmekten değil, doğruyu görüp ona ulaşmaktan, herkesin mümkün olan en iyi düzeyinde yaşamasından, utanmamasından, utanmak için nedeni olmamasından, güneş ışığında çıplak durabilmekten geldiğini düşünüyordu.
- Bir aradayken hiçbir zaman birbirimize bir şey söylememiz gerekmiyor. Bu söyleyeceklerim bir arada olmayacağımız zamanlar için. Seni seviyorum. Var oluşum kadar bencilce seviyorum. Ciğerlerimin hava soluması kadar bencilce. Soluyuşum kendime gerekli olduğu için.
- İnsanlar birbirinden farklıdır. Ama günahları hep birbirine benzer. Halkın istediği suç, skandal ve duygusal haberlerdi. Ne istiyorlarsa onu verdi halka. Ayrıca hep utandıkları bu duygulardan artık utanmamaları için de, haklı gösteren düşünüş biçimleri sundu. Banner?da cinayet, kundakçılık, ırza geçme, rüşvet gibi şeyler hep gerekli ahlaki tutum içinde verilirdi. ?alınacak ders? diyebileceğimiz bir cümleye karşılık, yazıda üç sütun dolusu sansasyon bulunurdu. İnsanlara soylu görevler yüklerseniz, sıkılıp bunalırlar. Ama onları eğlendirmeye kalktığınızda da utanırlar. Bu ikisini birleştirmeyi başardığınız anda, onları ele geçirdiniz demektir.? Gazetede düşmüş kızların, sosyete dullarının hikayeleri yayınlanıp durmaktaydı. ? Önce seks,? diyordu. Gözyaşları ikinci gelir. Hem kaşınsınlar, hem ağlasınlar. O zaman elinize düşmüş demektir.
- İnsan olduğunu sanan bir yığın yaratıktan nefret etmedikçe, insanları sevmek mümkün değildir. Ya biri sevilir, ya öbürü. İnsan hem Tanrı?yı, hem de dine karşı gelmeyi eşit sevemez ki! Meğerki dine karşı günah işlediğinden habersiz olsun. Çünkü insan Tanrı?yı bilmez.
- Dünyadan öcünü almak için çok kötü bir adım atmak istiyorsan, o adım kendini düşmanına satmak değil, onunla evlenmektir. Senin en kötü yanını onun en kötü yanıyla eşleştirmek için değil, senin en kötü yanını onun en iyi yanıyla eşleştirmek için.
- Bir dostluk duygusu sarardı çevrelerini. Yaşlanmış evli çiftler gibi. Sanki Mallory bir zamanlar onun vücuduna sahip olmuş, ama aradan geçen zaman içinde aralarında rahat bir yakınlıktan başka bir şey kalmamış gibi.
- İnsanlar ebediyen kalıcı olmaya nasıl özlem duyarlar, bilirsin. Ama her geçen günle birlikte biraz ölürler. Onlarla karşılaştığında, bir bakarsın, geçen sefer gördüğün insan değil artık. Hatta her saat, kendileri içlerinden bir parçayı öldürürler. Değişirler, inkar ederler, çelişkilere düşerler; bunun adına da büyüme derler. Sonunda geriye hiçbir şey kalmaz. Tersine çevirmedikleri, ihanet etmedikleri hiçbir şey kalmaz. Sanki aslında ortada bir kimlik yokmuş da, şekilsiz bir kitle halinde, parlayıp sönen sıfatlar varmış gibi.