- Tarihin başlangıcından bu yana, iki hasım her zaman karşı karşıyadır. Biri yaratıcı, diğeri de elden düşmecidir. İlk yaratıcı tekerleği icat ettiği anda, ilk elden düşmeci buna tepki göstermiştir. O da hayırseverliği icat etmiştir.
- Yaratıcı, sürekli olarak inkâr edilmesine, saldırılar görmesine, eziyetler uğramasına, sömürülmesine rağmen yoluna devam etmiş, bütün insanlığı da kendi enerjisiyle peşinden ilerletmiştir. Elden düşmecinin bu sürece engeller çıkarmaktan başka katkısı yoktur. Bu kapışmanın bir başka adı daha vardır.
- Kolektifin, yani bir ırkın, bir sınıfın, bir devletin ?ortak çıkarı?, insanları baskı altına alan her türlü zorbalık rejiminin altında yatan şeydir. Tarihteki her dehşet verici olay, bir hayır uğruna yapılmış görünür. Bencil hareketlerin hiç biri, hayırseverin döktüğü kanla ölçülebilecek bir zarar vermiş midir?
- En korkunç kasaplar, genellikle en samimi, en içten inanmış olanlardır. Giyotinle ya da idam mangasıyla, kusursuz bir topluma ulaşacaklarına gerçekten inanmışlardır. Hiç kimse onların öldürme hakkını sorgulamamıştır, çünkü besbelli hayırsever bir amaç uğruna öldürüyorlardır. İnsanların başka insanlar uğruna feda edilmesi doğal kabul edilmiştir. Aktörler değişmekte, ama trajedinin akışı aynı kalmaktadır. Bir hümanist çıkar, insanlara ne kadar sevgi duyduğunu söyleyerek yola koyulur, sonunda bir kan denizine varır. İnsanlar bir şeyin iyi olabilmesi için bencillikten uzak olması gerektiğine inandığı sürece, bu böyle devam etmektedir ve edecektir. Bu durum hayırseverin eylemine izin vermekte, kurbanları da buna dayanmak zorunda bırakmaktadır. Kolektivist hareketin liderleri kendileri için hiçbir şey istememektedirler. Ama bir de ortadaki sonuçlara bakın.
- Budalaların habire gülümsediğine hiç dikkat ettin mi? İnsanın ilk kaş çatışı, Tanrı'nın elinin alnına ilk değişidir. Düşüncenin dokunuşu.. Hayatın Kaynağı, Ayn Rand (Sayfa 763 - plato yayınevi)
- "Yani sen bana, eğer bir gün mimar olursan, gerçekten böyle binalar yapacağını mı söylemeye çalışıyorsun?" "Evet." "Sevgili oğlum, kim yaptıracak sana o binaları?" "Mesele orada değil. Mesele, beni kimin engelleyeceğinde."
- Roark dengeli bir sesle, "Bakın," dedi, elini pencereye uzattı. "Kampusu ve kenti görebiliyor musunuz? Şu aşağıda kaç kişi yürüyor, kaç kişi yaşıyor, biliyor musunuz? Onlardan herhangi biri ya da hepsi mimarlık hakkında ne düşünürlerse düşünsünler, bana vız gelir ... Başka konulardaki düşünceleri de vız gelir aslında. Dedelerinin bu konuda neler düşündüğüne niçin aldırış edeyim o halde?"
- "Kurallar mı?" dedi Roark. "İşte benim kurallarım: Bir maddeyle yapılabilen şey asla başka maddeyle yapılmamalı. İki madde asla birbirinin tıpkısı değildir. Dünyadaki hiçbir yer de bir başka yerin tıpkısı değildir. İki ayrı binanın amacı asla bir değildir. Biçimleri; amaç, yer ve malzeme saptar. Bir merkez fikir çevresinde oluşturulmamış hiçbir şey, mantıklı da, güzel de olamaz;
- Roark alçak sesle, "Ama bakın, diyelim ki benim altmış yıllık bir ömrüm var," dedi. "Bu sürenin çoğu çalışarak geçecek. Yapmak istediğim işi seçtim. Eğer o işte hiçbir zevk bulamazsam, o zaman kendimi altmış yıllık bir işkenceye mahkûm etmiş olurum. Zevk alabilmem için de işimi bence mümkün olan en iyi şekilde yapabilmem gerek. Oysa en iyi demek, bir standartlar meselesi demek. Ben de kendi standartlarımı koyarım. Bana hiçbir şey miras kalmış değil. Hiçbir geleneğin en uç noktasında duruyor değilim. Belki bir geleneğin başlangıç noktasında duruyor olabilirim."
- Her biçimin kendi ayrı anlamı vardır. Her insan kendi anlamını, biçimini ve amacını yaratır. Başkalarının neler yaptığı neden bu kadar önemli oluyor? Sırf kendinizin değil diye neden kutsal sayılıyor? Neden sizin dışınızdaki herkes haklı oluyor da bir tek siz olamıyorsunuz? Neden başkalarının sayısı, gerçeğin yerini alabiliyor? Gerçek neden yalnızca bir aritmetik meselesi oluyor... onda da yalnızca toplama işlemi oluyor? Neden her şey eğilip bükülüp mantık dışına çıkarılarak başka şeylere uydurulmaya çalışılıyor?