- Ey miskin! Hani nerde seni sende sana gezdirecek olan? Sana seni ancak yine sende bulabileceğini söyleyecek olan? Seni aşık olmak makamında bırakmayıp aşık iken maşuk kılan/kılabilecek olan ustaların nerede? Bir bak bakalım,nerede o elinde fener cadde cadde,sokak sokak dolaşan,"Neyi arıyorsun?" diye sorduklarında "Kendimi arıyorum" cevabını veren mecnunların? Hadi söyle, "Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen!" diyen/diyebilen şairlerin nerede? Kimse sana sende olmayanı veremez; bu nedenle sen sende olanı bulmalı,bulman gerekeni sen kendinde aramalısın. Söz söylendi. Söz söylenmiş oldu bir kere. Artık yapılabilecek hiçbir şey yok,nasibine rıza göstermeli,elindekiyle yetinmelisin!
- Bilmenin bilmek dışında sebebi olmaz, olmamalı. Bilmenin kendi dışında bir başka sebebe ihtiyacı da olmaz, olmamalı. Çünkü Hz. İnsan özü gereği bilmeyi ister; sadece bilmek için, özünü gerçekleştirmek için bilmek ister. s. 38
- Cevapların çok ama hiç soruların yok! "Niçin" diye sormuyorsun da "çünkü" deyip duruyorsun. Üstelik elindekilerle yetinmeyip bende de yeni "çünkü" ler talep ediyorsun. Oysa benim "niçin" den gayrı hiç sermayem olmadı ki! s. 40
- Kötülük düşünülerek yapılır, iyilik hissedilerek. Dolayısıyla iyilik ânidir, o, bir anda hissedilir, duyulur ve o an içinde harekete geçer. Kötülük ise öyle değildir; zaman ister, hesap ister, bir süreç içinde vukû bulmak ister. O halde iyilik bir anda, kötülük bir süreç içerisinde gerçekleşen eylemin adıdır. Bir daha düşünelim bakalım: Niçin kötüleri "hesapçı" olmakla niteliyoruz? Gayet basit: Hesap, zamanda olur da ondan. s. 53
- Sen hiç istemedin ki dostum! İstemesini bilmedin, istemek nedir bilmedin! Çünkü sen ol deyince olduranı hiç tanımadın! s. 57
- Peki ya aşk? İşte yanışı yazgısı haline getirenin bilmediği de bu! Aşk da - tıpkı akıl gibi - sahibini karar almaya zorlar. Bir tek farkla ki o doğruyu, yanlışı önemsemez; doğruyu ve yanlışı seçmiş olmaktan dolayı yanıp yanmayacağını umursamaz; bilâkis nârına da, nûruna da râzı olur. Gerçekte âşık, cennette huzur için sükun içinde yaşamakla cezalanmaktansa, cehennemde cayır cayır yanmakla cezalanmayı yeğleyen adamdır. Çünkü yeğlemesi aklın değil, aşkın zoruyladır. "Aklın zoruyla seçen" ile "aşkın zoruyla seçen" arasındaki fark, seçimin bedelini önemsememektir. s. 74
- Dervişin biri, aklısıra "Ben Allah'ı gördüm!" diye iddia eder dururmuş. Bu söz Cüneyd-i Bağdadi'nin kulağına gelince, tebessüm etmiş, "Eğer öyle olsaydı" demiş; "beni gördüğünde ölürdü." Birgün karşılaşmışlar, derviş, Cüneyd'i görür görmez hemen o an ölüvermiş. Yani? Yani, değil küllünü, cüzünü görmeye bile tahammül edememiş. s. 88
- Söz ehil olanın elinde (dilinde) olmadığında, bizatihi bir kıymet taşımıyor; yani söz söylemek değil, söz söyleyebilecek mertebede olmak marifet. Yunusa kulak vermenin tam da zamanı: Be hey Yunus sana söyleme derler Ya ben öleyim mi söylemeyince?
- Harikuladelikler karşısında şaşkına dönen her genç zihin, şaşkınlığının semeresini, kendisini şaşkına çeviren numaranın tekrarlanması halinde ancak devşirebileceğini düşünür ve şaşkınlığı arttıkça, şaşkınlığından aldığı hazzı da artırmaya çalışır. Şaşkınlığın verdiği hazzın merak ve tecessüse dönüşmesi gerekirken, başka bir deyişle, hayreti ona ?hakikatin talibi/takipçisi" vasfını kazandıracakken, o hayretinden bilgiyi hasıl etmek yerine, kendisini şaşkına çeviren numaracıya hayran olmakla yetinir. Tek başına hayranlık ona kâfi gelir; aldığı hazzın başını döndürüyor olması pek tabii ki onun bilginin emek isteyen vadilerine adım atmasını sağlamaz; hep dönmek, döndürülmek ister, gerisini düşünmez. Öyle ki kendisini şaşkına çeviren, şaşkına çevirmekle başını döndüren, başını döndürdükçe tam da genç beyinlere mahsus zevki kendisine tattıran numaracılara medyun olur. Kulluğa, köleliğe yatkınlığı da bundandır. Bilgi sahibi, tavır sahibi, istikamet sahibi olmak yerine, kolayca ?tâbi olmanın?, numaralardan aldığı haz ve zevkin idamesini mümkün kıldığını/kılacağını o da bilir. VE bu yüzdendir ki abilerinden, üstadlanndan, metbulanndan sürekli çevrilecek numaralar bekler, her daim onlara ?Hadi bir daha yapsana!" demekten kendini alamaz. Okurken, düşünürken, araştınrken bilgi?ye ulaşmayı, hakikate kavuşmayı değil, bulunduğu mertebedeki şaşkınlığın hasıl ettiği zevkin sürmesini arzu eder.
- Aramak yola çıkmaktır; yola çıkmak yoldan çıkmaktır. Aramak soru sormaktır; soru sormak yol adına ve yola dönmek için yoldan çıkmaktır. Demek ki çıkış ancak yola çıkmakta ve/veya soru sormakta. Bazıları soru sormaktan çabuk yorulurlar. Oturmak ve ilk oturduktan menzilde çadır kurmak isterler. Yol yorar çünkü. Sorulannın cevaplannı bulduklanna inanmaları bundandır, yorulmuşlardır. Niçin tekrar yola düşülmez? Yolda düşüldüğü için. Yolda düşenler yola düşemezler! Çok geçmeden kendileri yol olurlar sonraki yolculara. VE geçenler ne yazık ki hep düşenlerin üzerinden geçerler.