Belirgin bir dertten muzdarip olan kişinin şikayet etmeye hakkı yoktur. Onun bir meşgalesi vardır. Ağır hastalar hiç sıkılmazlar:hastalık içlerini doldurur, tıpkı büyük suçluları vicdan azabının beslemesi gibi. Zira her yoğun acı doluluk benzeri bir durum yaratır ve bilince, içinden çıkamayacağı korkunç bir gerçeklik sunar. Oysa sıkıntı denen o zaman matemindeki maddesiz acı, bilincin karşısına, onu kazançlı bir girişime zorlayan hiçbir şey çıkarmaz. Yeri belirlenemeyen ve hiç sarih olmayan, iz bırakmadan vücudun üstüne çöken, ruha işaret vermeden sızan bir dert nasıl iyileştirilir? Bu dert atlattığımız fakat imkanlarımızı, dikkat rezervlerimizi kurutan;bizi boğucu sıkıntılarımızın yok olması ve ızdıraplarımızın uçup gitmesinin ardından gelen boşluğu doldurmaktan aciz bırakan bir hastalığa benzer. Zaman içindeki bu yurtsuzlaşmanın yanında, bakışlarımız altında çürüyen evren manzarasının dışında hiçbir şeyin göze batmadığı o boş ve bitkin çöküntü halinin yanında, cehennem bile bir sığınaktır.