- Size, uğraşsız bir insan olduğumu ve bu dünyanın hiç de harika olmadığını söyleyebilirim.
- Bitkin zarafeti başımı döndürmeyen tek bir sözcük bile yok: Onlarda artık ne toprak, ne kan, ne de can izi var. Kadavra katılığı ve ağırbaşlılığında bir sözdizimi bu sözcükleri sıkıştırıyor ve Tanrı?nın bile çıkartamayacağı bir yer saptıyor onlara. Bana göre fazla asil, fazla seçkin olan bu yanına yanaşılmaz dilde az da olsa düzgün bir cümle yazmak için, ne biçim bir sözlük, sigara, kahve tüketimi gerekir!
- Bir Tibet metninde, ?Vatan, çölde bir konaklama yeridir sadece,? denir.
- Siz orada biz burada hepimiz ölü bir noktaya gelip dayanmış durumdayız; gelecek üzerine saçmalar kotarılan o safdillikten eşit derecede mahrumuz. Zamanla, ütopyasız yaşam soluk alınmaz bir hale geliyor, en azından yığın için bu böyle: Dünyaya yeni bir sayıklama lâzım, aksi takdirde hareketsiz kalıp taşlaşacak. Şimdiki zamanın tahlilinden çıkan yegâne bariz gerçek bu.
- Burjuva hiçbir şeye inanmaz, bu bir olgudur; ama tabir caizse hiçliğinin olumlu tarafı da buradadır, zira özgürlük ancak inanç boşluğunda, önerme yokluğunda, yasaların bir varsayımdan fazla otoriteye sahip olmadığı yerde kendini gösterebilir.
- Bazen bütün ülkelerin İsviçre?ye benzemesi gerektiğini düşünüyorum; onun gibi sıhhat, yavanlık, yasalara ve insana tapınma içinde gönül eğlendirmeleri ve çökmeleri gerektiğini...
- Ne kadar ?ileri? olursa olsun her siyasî tecrübe halkın aleyhine gelişir ve ona karşı yönelir: İlahi ya da şeytanî bir hüküm uyarınca köleliğin damgasını taşımaktadır. Halka acımak yararsızdır: Davası çaresizdir. Uluslar ve imparatorluklar, halkın, aleti olduğu büyük haksızlıklara yaltaklanmasıyla kurulur. Onu horgörmeyen tek bir devlet başkanı ya da fatih yoktur; ama bu horgörüyü kabullenir ve bununla geçinir. Bitkin veya kurban olmayı bıraksa, alnına yazılanlara karşı gelse, toplum dağılırdı; onunla birlikte düpedüz tarih de. Fazla iyimser olmayalım: Halkın içinde, bu kadar güzel bir ihtimali tasarlamaya izin veren hiçbir şey yoktur. Olduğu haliyle, despotluğa bir davetiyeyi temsil etmektedir.
- Ütopik anlatılarda en çok çarpıcı olan şey, psikolojik koku alma ve önsezi noksanlığıdır. Şahsiyetler robot gibidir, kurgu ürünü ya da simgelerdir: Hiçbiri sahici değildir; işaret noktası olmayan bir evrenin ortasında yolunu yitirmiş bir fikir, bir hayalet konumunu hiçbiri aşamaz. Orada çocuklar bile tanınmaz hale gelirler. Fourier?nin ?katılımcı devlet?inde o kadar saftırlar ki, çalmanın, ?ağaçtan bir elma koparmanın? cazibesinden bile habersizdirler. Ama çalmayan bir çocuk çocuk değildir. Bir kuklalar toplumu yaratmanın ne hayrı vardır?
- Daha iyi bir dünyaya dair düşlerimiz teorik bir imkânsızlık üzerine kurulurlar. Onları haklı çıkarmak için sağlam paradokslara başvurmanın gerekmesinde şaşırtıcı ne vardır?
- Tarih, son tahlilde can sıkıntısı korkumuzun, bize hep felâketin ilginçliğiyle yeniliğini sevdiren ve durgunluk yerine herhangi bir mutsuzluğu tercih ettiren o korkunun sonucu olamaz mı?