- Şunu da belirtmek isterim ki, sinirsel hastalığı olmayan bir hekim, bırakınız iyi, ortalama bir sinir hastalıkları uzmanı bile olamaz. Sinir hastalıkları alanında fazla saçmalamayan bir hekim, yarı iyileşmiş bir hastadır; tıpkı eleştirmenlerin artık şiir yazmayan şairler, polislerin artık hırsızlık yapmayan hırsızlar olmaları gibi. 271
- Ölüm saatinin belirsiz olduğunu söyleriz, evet, ama bunu söylerken, bu saati belirsiz ve uzaktaki bir boşluk içinde hayal eder, başlamış olan günle herhangi bir ilişkisi olabileceğini, ölümün - ya da bizi, bir daha bırakmamak üzere ilk kısmi ele geçirişinin - o öğleden sonra, hiç de belirsiz olmayan, her saatin kullanımının önceden belirlenmiş olduğu o öğleden sonra gerçekleşebileceği anlamına da gelebileceğini düşünmeyiz. Aylık toplam temiz hava ihtiyacımızı alabilmek için, gezintimiz elzemdir; yanımıza alacağımız paltonun, çağıracağımız arabacının seçiminde kararsızlık geçirmişizdir; faytondayızdır, önümüzde bütün bir gün vardır, ama gün kısadır, çünkü bir hanım arkadaşımız ziyaretimize geleceği için, eve geç dönmek istemiyoruzdur; havanın ertesi gün de bu kadar güzel olmasını isteriz; içimizde bir başka düzlemde, geçit vermeyen bir karanlığın ortasında yol alan ölümün, sahneye çıkmak üzere tam o günü, birkaç dakika sonra, aşağı yukarı arabanın Champs-Elysees'ye varacağı ânı seçmiş olduğu, aklımızdan bile geçmez. 281
- Her insan yalnızdır gerçekten. 284
- Aptallar, toplumsal olayların büyük boyutlarının, insan ruhuna derinlemesine nüfuz edebilmek için mükemmel bir fırsat sağladığını zannederler; oysa aksine, bu olayları kavramanın, ancak bir kişiliğin derinliklerine inerek mümkün olacağını anlamaları gerekir. 295
- Kadınların çoğunun hayatında, her şey, en büyük üzüntü bile, bir prova meselesine dönüşür. 299
- Zaten, ne kadar aziz bir dostumuz olsa da, hangi dostumuzun bizimkiyle ortak geçmişinde, mutlaka unutmuştur diye düşünmeyi tercih ettiğimiz dakikalar yoktur ki? 303
- Söylediğimiz şeylerle düşündüklerimiz arasında herhangi bir benzerliği engellemekte, arzunun üstüne yoktur. Zaman giderek azalır, oysa kafamızı kemiren konuya tamamen yabancı konulardan söz ederek zaman kazanmaya çalışır gibiyizdir. Telaffuz etmek istediğimiz cümle, bir hareketle tamamlanabilecekken, hattâ (doğrudanlığın zevkini tadabilmek ve doğuracağı tepkiler konusundaki merakımızı gidermek için) tek kelime söylemeden, izin almadan bu hareketi yapabilecekken, biz sohbet ederiz. 316
- Her şeyden önemlisi de, nasıl ki yazarlar siyasal özgürlük veya edebî anarşi rejiminin gerektirmeyeceği bir yoğunlaşma gücüne, çoğu kez bir hükümdarın veya şiir sanatının zorbalığı tarafından, katı vezin veya din devleti kuralları tarafından kıskıvrak bağlandıklarında ulaşırlarsa, aynı şekilde Françoise da, bize açıkça karşılık veremediğinden, Teiresias gibi konuşur, yazacak olsa, Tacitus gibi yazardı. Doğrudan ifade edemediği her şeyi, kendimizi suçlamadan kaçamayacağımız bir cümleye, hattâ bir cümleden de daha azma, bir sessizliğe, bir eşyayı bir yere koyuş şekline yüklemeyi becerirdi. 321
- Aşkın korkunç aldatmacası, başlangıçta bize dış dünyadan bir kadınla değil, beynimizin içindeki bir taşbebekle oyun oynatmasıdır; zaten bu taşbebek, daima elimizin altında bulunan, sahip olabileceğimiz tek kadındır; neredeyse hayalgücünün keyfiliği kadar mutlak olan hatırının keyfiliği, hayalimdeki Balbec'le gerçek Balbec ne kadar farklıysa, gerçek kadından o kadar farklı yaratmıştır onu; yavaş yavaş gerçek kadını, bu sahte yaratıya benzemesi için zorlar, kendi ıstırabımızı artırırız. 331
- Beni üzen şey, hemen hemen bütün evlerde, mutsuz insanların yaşadığını görmekti. Birinde bir kadın, kocası kendisini aldattığı için sürekli ağlıyordu. Bir diğerinde, durum tam tersineydi. Bir başka evde, ayyaş oğlundan öldüresiye dayak yiyen çalışkan bir anne, ıstırabını komşulardan gizlemeye çalışıyordu. İnsanlığın yarısı ağlıyordu. Bu ağlayan yarıyı tanıdığımda, o kadar sinir bozucu buldum ki, acaba (sadece meşru mutluluk kendilerinden esirgendiği için aldatan ve kanlarından ya da kocalarından başkalarına karşı sevimli ve vefalı olan) aldatan eşler mi haklı diye düşündüm. 332