- Kelimelere yüklediğimiz gerçek, kendine doğrudan bir yol açmaz; karşı koyulmaz bir açıklıkla donatılmış değildir. Aynı nitelikte bir gerçeğin bu kelimelerde oluşabilmesi için, epeyce vakit geçmesi gerekir. O zaman, bü- tün itirazlara ve delillere rağmen, karşı öğretinin müridini hain kabul etmiş olan siyasi rakip, nefret ettiği inancı paylaşmaya başlar; ancak, boş yere bu inancı yaymaya çalışmış olan mürit, artık bağlılığını kaybetmiştir. O zaman, hayranlarının yüksek sesle okudukları, onların gözünde, mükemmeliyetinin kanıtlarını kendi içinde taşıyan, ama dinleyenlere saçma veya vasat gelen şaheseri, bu dinleyenler de şaheser ilan edecekler, ne var ki artık çok geç olduğundan, yazarın haberi olmayacaktır. Aynı şekilde aşkta da, engeller, umutsuzluğa düşürdükleri erkek tarafından, ne yaparsa yapsın, dışarıdan yıkılamaz; ancak o artık bu engellerle ilgilenmediğinde, birdenbire, bir başka taraftan gelen, sevmeyen kadının içinde etkisini gösteren bir işleyişin sonucunda, bir zamanlar nafile yüklenilen bu engeller yıkılacak, ama bir yararı olmayacaktır. 231-232
- Çünkü özlem de arzu gibi kendini çözümlemeye değil, tatmin etmeye çalışır; insan sevmeye başladığı zaman vaktini aşkının ne olduğunu öğrenmeye değil, ertesi günkü randevu imkânlarını hazırlamaya harcar. Vazgeçtiğinde de kederini tanımaya değil, bu kederin sebebi olan kişiye, kederinin en şefkatli ifadesini sunmaya çalışır. Söyleme ihtiyacını duyduğu ve karşısındakinin anlamayacağı şeyleri söyler; sadece kendisi için konuşur. " 233-234
- çünkü insan kendine zarar veren zehri ne kadar severse sevsin, bir mecburiyet yüzünden bir süredir mahrum kalmışsa, ne zamandır tadamadığı ve nihayet kavuştuğu huzura, heyecan ve azapların bitmiş olmasına mutlaka bir değer verir. Sevdiğimiz kişiyi bir daha hiç görmek istemediğimizi söylerken tam anlamıyla samimi değilizdir, ama görmek istediğimizi söylesek de daha samimi olmayız. Hiç şüphesiz, ayrılığa, kısa olacağını umarak, kavuşacağımız günü düşünerek katlanabiliriz ancak; öte yandan, çok yakındaki, sürekli ertelenen bir birleşmeyi her gün hayal etmenin, kıskançlığa yol açabilecek bir görüşmeden daha az sancılı olduğunu da sezeriz; öyle ki, sevdiğimiz kişiyi göreceğimiz haberi, bizde pek hoş olmayan bir sarsıntı yaratır. Artık günden güne geciktirdiğimiz şey, ayrılığın sebep olduğu dayanılmaz iç daralmasının sona ermesi değil, çıkışı olmayan heyecanların korkulan tekrarıdır. Gerçekte bizi sevmeyen kişinin, tek başımızayken, aksine bize ilan-ı aşk ettiği, hayallerle keyfimizce tamamladığımız tatlı hatıraları, gerçek bir görüşmeye kat kat tercih ederiz. Azar azar, arzularımızın birçoğunu içine katarak istediğimiz kadar tatlı kılabileceğimiz bu hatıraları, artık keyfimizin istediği kelimelerle konuşturamayacağımız, yeni so- ğukluklarına, beklenmedik şiddetlerine maruz kalacağımız bir varlıkla yüz yüze geleceğimiz, geciktirilmiş görüşmeye, bin kat tercih ederiz. Hepimiz, artık sevmediğimiz zaman, biliriz ki, unutmak, hatta bulanık hatıralar bile, mutsuz aşk kadar ıstırap vermez. İşte, kendime itiraf etmesem de, tercih ettiğim, bu sezdiğim unutuşun huzur veren dinginliğiydi. 242-243
- La Bruyère, "Büyük bir servet sahibi olmadan sevmek, acıklı bir şeydir," der. Yapılacak tek şey, o mutluluğa kavuşma arzusunu azar azar yok etmeye çalışmaktır. 246
- Bir kadın bize çektirdiği her yeni ıstırapla, çoğu kez farkında olmadan, üzerimizdeki gücünü artırır, ama aynı zamanda kendisinden beklentilerimizi de çoğaltır. Kadın, bize yaptığı her kötülükle giderek daha fazla kıstırır bizi, zincirlerimizi artırır; ama aynı zamanda, içimiz rahat edecek şekilde kendisini bağlamamız için gerekli olduğunu düşündüğümüz zincir miktarını da iki katma çıkarır. 247
- Kendi içimde, genellikle Gilberte'e ilişkin filanca umut veya korkuya bağlı olarak, bir gün bir duygu, ertesi gün bir başka duygu bulmak, beni şaşırtıyordu. Bunlar, benim içimdeki Gilberte'e ilişkindi. Öteki Gilberte'in, yani gerçek Gilberte'in, belki de benim içimdekinden tamamen farklı olduğunu, ona atfettiğim pişmanlıklardan haberi bile olmadığını kendi kendime düşünmüş olmalıyım; herhalde beni, hem benim onu düşündüğümden, hem de ben hayali Gilberte'imle baş başayken, benimle ilgili gerçek arzularını tahmin etmeye çalışırken, onu hep böyle, ilgisi bana çevrili olarak tasavvur ederken, ona kendimi düşün- dürttüğümden çok daha az düşünüyordu. 249
- Bununla birlikte, uzaklaşmak etkili de olabilir. O sırada değerimizi bilmeyen gönülde, sonunda bizi görme arzusu, hevesi uyanabilir. Yalnız, bunun için zaman gerekir. Oysa zamana ilişkin taleplerimiz, en az kalbin değişmek için koştuğu şartlar kadar ölçüsüzdür. Bir kere, zaman en zor verebileceğimiz şeydir; çünkü ıstırabımız acımasızdır ve bitsin diye acele ederiz. Ayrıca, öteki kalbin değişmesi için gereken zamanı, bizim kalbimiz de kullanacak ve o da değişecektir; öyle ki, hedefimiz artık ulaşılabilir bir hale geldiğinde, bizim için bir hedef olmaktan çıkacaktır. Zaten bu hedefin ulaşılabilir hale geleceği, her mutluluğun, artık bizim için mutluluk olmaktan çıktıktan sonra, mutlaka elde edileceği düşüncesinin, doğru bir yanı vardır, ama tamamen doğru da değildir. Bu düşünce, artık ilgimiz kaybolduğu, ilgisizleştiğimiz zaman bizim için ge- çerlilik kazanır. Öte yandan, bu ilgisizliğin kendisi, eski talepkârlığımızı ortadan kaldırdığı için, geriye bakıp bu mutluluğun, eskiden olsa bizi büyüleyeceğini düşünmemize yol açar; oysa belki o eski dönemde, bize çok noksan gelecek olan bir mutluluktur bu. İnsan pek ilgilenmediği bir konuda ne fazla titizdir, ne de iyi hüküm verebilir. Artık sevmediğimiz bir insanın bizim ilgisizliğimiz karşısında iyice aşırı görünen sevecenliği, belki de aşkımız karşısında hiç de yeterli olmayacaktı. O tatlı sözleri, görüşme teklifini, eskiden olsa bizde yaratacağı zevk bağlamında düşünürüz; hemen ardından gelmesini isteyeceğimiz ve belki o açgözlülükle gerçekleşmesini engelleyeceğimiz bütün diğer zevkleri düşünmeyiz. Yani gecikmiş olan, artık tadına varamayacağımız bir zamanda, sevgimiz bitmişken gelen mutluluk, bir zamanlar eksikliği yüzünden onca azap çektiğimiz mutlulukla tıpatıp aynı olmayabilir. Buna karar verebilecek bir tek kişi vardır, o da, o eski zamandaki benliğimizdir; halbuki bu benlik artık yoktur; şüphesiz geri gelecek olsa, mutluluk da, aynı mutluluk olsun olmasın, kaybolup giderdi. 252-253
- Kalbimizde bir başkasının hayali sürekli olarak bulunuyorsa, her an parçalanabilecek olan tek şey, mutluluğumuz değildir; bu mutluluk yok olup gittikten, biz ıstırap çektikten sonra, ardından, ıstırabımızı dindirmeyi başardığımızda, aynı mutluluk kadar yanıltıcı ve geçici olan şey, sükûnettir. Ben sükûnetime sonunda kavuştum tekrar; çünkü ruhsal durumumuzu, arzularımızı değiştirerek, bir rüya sayesinde zihnimize giren şey de, yavaş yavaş dağılır; kalıcılık ve süreklilik, hiçbir şeye bağışlanmamıştır, acıya bile. Zaten, aşk acısı çekenler, bazı hastalar için de söylendiği gibi, kendi kendilerinin hekimidirler. Tek teselli, ıstıraplarına sebep olan kişiden gelebileceği ve bu ıstırap o kişiden yayıldığı için, sonunda ilacı bu ıstırapta bulurlar. Bu ilacı, ıstırabın kendisi, belirli bir noktada kendilerine sunar; çünkü içlerinde evirip çevirdikçe, bu ıstırap, özlenen kişinin bir başka yanını gösterir onlara; bazen öyle iğrenç bir yanıdır ki bu, onu bir daha görmek bile istemezler, çünkü ondan hoşlanabilmek için, acı çektirmeleri gereklidir; bazen de öyle tatlı bir yanıdır ki, sevgiliye atfedilen hoşluktan onun adına şeref duyulur, bir umut ışığı çıkarılır. 254
- Hayatımızı bir insana göre kurarız; artık onu hayatımıza kabul edebileceğimiz an geldiğinde, o insan gelmez, sonra bizim için ölür ve biz de sadece onun için hazırlanmış olan şeyin içine hapsolup yaşarız. 258
- çünkü tatlı veya acı tahayyüllerin çağrışımları, bir süre boyunca bu aşkı bir kadına bağlasa ve hatta bu aşkın, zorunlu bir biçimde o kadından esinlendiğini düşündürse bile, kendi isteğimizle veya farkında olmadan bu çağrışımlardan uzaklaştığımızda, bu aşk, sanki aksine doğallıkla, sadece bizim içimizden kaynaklanırcasına yeniden doğar ve bir başka kadına ait olur. 268