- Zaten birtakım bayağılıkları açıkça görmek, sevgiyi hiçbir şekilde azaltmaz; tersine sevgi bu bayağılıkları sevimli gösterir.
- Sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki, bir bütün olarak içimize sığmaz; sevdiğimiz insana doğru yayılır, onda kendisini durduran, başlangıç noktasına geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur; işte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür.
- Ani bir barışma olasılığı, boyutlarını tam kavrayamadığımız şeyi, tevekkülü yok etmişti.
- Aşıklar da zıt bir durumun ortasından baktıkları, henüz denemeye başlamadıkları için, vazgeçmenin iyileştirici gücüne inanmazlar.
- İnsanlardan daima kopuğuzdur; sevdiğimiz zaman, bu aşkın o insanın ismini taşımadığını, gelecekte bir başkasına yönelebileceğini, hatta geçmişte de ona değil, başkasına yönelmiş olabileceğini hissederiz, sevmediğimiz zaman ise, aşkın çelişkisini filozofça, olduğu gibi kabul edebiliyorsak, rahat rahat söz edebildiğimiz bu aşkı o sırada hissetmediğimizden, dolayısıyla bilmediğimizdendir: çünkü bu konularda bilgi kesintilidir ve hissin fiziki varlığından daha uzun ömürlü değildir.
- Sevdiğimiz insanı düşte, yalnızca hissettiğimiz acının şiddetinden tanıyabiliriz.
- İnsan mutsuz olduğu andan başlayarak ahlakçı olur.
- Kalıcılık ve süreklilik hiçbir şeye bağışlanmamıştır; acıya bile.
- Ben, neyi seversem seveyim, mutlaka sancılı bir kovalamanın sonunda ulaşabilecektim ona ve bu kovalama sırasında, zevk peşinde koşmak yerine, hedefe ulaşmak uğruna zevki feda etmek zorunda kalacaktım.
- Bir inancın değişimi gibi aşkın yokluğu da önemli rol oynar; önceden var olan ve hareketli olan aşk, sırf bir kadına ulaşmak neredeyse olanaksız olacağı için, o kadının hayaline konar... Aşk dev boyutlar kazanır; gerçek kadının bu aşkın içinde ne kadar az bir yer kapladığını aklımızdan geçirmeyiz.