- -Önemi yok, onu öldüreceğim.
-Ne diyorsun sen küçük, babanı mı öldüreceksin?
-Evet yapacağım bunu. Başladım bile. Öldürmek, Buck jones'un tabancasını alıp güm diye patlatmak değil. Hayır. Onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek... Ve bir gün büsbütün ölecek. - Bir gün Dimdinha bana, sevincin -yürekte ışıldayan bir güneş- olduğunu söylemiş, güneşin her şeyi mutlulukla aydınlattığını belirtmişti. Bu doğruysa, benim iç güneşim de şimdi her şeyi güzelleştiriyordu...
- Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi...
- Bazıları için ölmek kolaydı. Uğursuz bir trenin gelmesi yetiyordu, tamamdı bu iş. Ama benim için göklere uçmak ne kadar güçtü. Herkes engel olmak için bacaklarımı tutuyordu.
- Küçük, cılız bir çocuktum geldiğimde, güçlü bir çocuk olarak dönüyordum; ama gerçekte korkudan geberiyordum.
- "Nen var Zeze?"
"Hiç. Şarkı söylüyordum."
"Şarkı mı söylüyordun?"
"Evet."
"Öyleyse ben sağır olmalıyım."
İnsanın içinden de şarkı söyleyebildiğini bilmiyor muydu yoksa? Bir şey demedim. Bilmiyorsa bunu ona öğretmeyecektim. - Bir şey daha var; KÜçük şekerportakalı fidanını hemen kesmeyecekler, kesildiğinde de sen çok uzaklarda olacaksın,fark etmeceksin bile."
Hıçkırarak bacaklarına sarıldım
"Bu artık bir şeye yaramaz, baba; hiçbir şeye yaramaz..."
Benimkiler gibi yaşlarla dolan gözlerine bakarak bir ölü gibi mırıldandım :
"Onu kestiler bile, baba; benim küçük şekerportakalı fidanım kesileli bir haftadan çok oluyor." - Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi.
- Sanırım yüreğimde bir kurbağa olduğuna inanmak çok güç değil...
- Uyuyalım. İnsan uyudu mu her şeyi unutur.