- Ey denizcim, denizcim Senin için ah ederim, Senin için, denizcim Yarın ölür giderim... Çok kabarmıştı deniz, Kumda koşuyordu dalgalar. Yola çıktı denizcim, Çok sevdiğim denizcim... Yazık, denizci aşkı Yarım saati geçmez. Gemi demiri aldı, Denizcim uzaklaştı.
- Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi.
- Başka bir hayatta düğme olarak doğmak istiyorum. Ne düğmesi olursa. Kilot düğmesi bile. İnsan olmak ve bir zavallı gibi acı çekmekten iyidir.
- "Dayıcık!" dedim. "Ne var yavrum?" "Okumayı nasıl öğrendiniz?" Bütün büyüklerin yaşlandıkları zaman yaptığı gibi, gözlüğünü burnunun ucuna indirdi. "Okumayı ne zaman öğrendiniz?" diye sorumu yineledim. "Aşağı yukarı altı-yedi yaşındayken." "İnsan beş yaşında da okuyabilir mi?" "Okuyabilir elbette. Ama kimse o yaşta okumayı düşünmez, bu iş için çok küçük bir yaştır çünkü." "Siz nasıl okuma öğrendiniz?" "Herkes gibi, alfabeden. B ile A'yı birleştirip BA diyerek." "Herkesin de böyle mi öğrenmesi gerekir?" "Bildiğim kadarıyla evet." "Ama herkesin de mi?"
- "Daha çok anlat? dedim. ?Hoşuna gidiyor mu?? ?Çok. Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.? ?Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?? ?Gider gibi yaparız."
- "Ağlamak kötü bir şey mi?" "Ağlamak hiçbir zaman kötü değildir, budala. Neden sordun?" "Bilmiyorum. Bir türlü alışamadım. Sanki yüreğim boş bir kafes..."
- "Çocukların yaraları çabuk kabuk bağlar."
- ''Hepimiz büyüktük. Küçük küçük parçalarla, aynı üzüntüden payını alan büyük ve hüzünlü kişiler.''
- "Masalın nerede bittiğini, hayatın nerede başladığını fark edemiyorum. Bazen suratıma garip bakıyorlar, o zaman uyanır gibi oluyorum."
- ''Kimseden hiçbir şey beklemiyorum. Böylece hayal kırıklığına da uğramamış oluyorum.''