- Her ilerleme, ani değişimlerin gerçekleşebilmesi koşuluna bağlıdır.
- Kültürlü bir insan, gereksindiği her şeyi elinin altında bulundurur. Kültürlü bir insanın ruhu, eksiksiz bir cephaneliktir. Ama anılan insanlar -kültürlü olmaları nedeniyle- bu cephaneliği kullanma gözüpekliğini ender gösterdiklerinden, bu durum pek anlaşılmaz.
- Gelecek; kendini nasıl atabilirdi acaba geleceğe? Şimdiki zaman , geçip gitmesine ses çıkarılmadığı takdirde, artık Kien'e hiçbir zarar veremezdi. Ah, bir ortadan kaldırabilseydi şu şimdiki zaman! Dünya üzerinde tüm mutsuzluklar, yeterince gelecekte yaşayamamaktan kaynaklanıyordu.
- Tüm acıların suçu, şimdiki zamanın sırtındaydı. Kien, geleceğin özlemini çekiyordu; çünkü o geleceğe ulaştığında, yeryüzünde daha çok geçmiş bulunacaktı.
- Bir gün gelecek, insanlar, duyularından anılar, tüm zamandan da tek bir geçmiş yaratabilecekti. Bir gün gelecek, tek bir geçmiş tüm insanları barındıracaktı; geçmişten başka bir şey varolmayacaktı, çünkü herkes yalnızca geçmişe inanacaktı.
- Eleştirel yapıdaki insanların özgün yanı, bir kez seçtikleri yoldan sapmamak için gösterdikleri dirençte belirginleşir.
- Hortlaktan neden korkulur ? Bir ölünün, koşulsuz ölmüş olanın, ölmüş ve gömülmüş olanın görüntüsü olduğu için, ölü, üstüne eski, bilinen bedenini geçirip ortaya çıksaydı, karşısında aynı korku duyulur muydu ? Hayır! Çünkü böyle bir görünüm karşısında ölüm düşüncesi uçup giderdi ve insan karşısında yine o canlı kişiyi bulurdu.
- Buna karşılık hortlak iskelet olarak görününce, insan aynı zamanda iki şeyi birden anımsamış olur: bir zamanlarki biçimiyle canlıyı ve şimdiki görünüşüyle ölüyü. Hortlak görüntüsü olarak iskelet, sayısız halklar için ölümün simgesi yerine geçmiştir. İskeletin kanıtlayıcı gücü karşısında durabilmek, olanaksızdır, başka deyişle iskelet, tanıdığımız en ölü nesnedir. Çok eski zamanlardan kalma mezarlar, içlerinde iskelet bulunduğu takdirde tüylerimizin ürpermesine yol açar, buna karşılık içleri boşsa, onlara birer mezar gözüyle bakmayız. Dipdiri bir insanı iskelet diye nitelendirdiğimiz zaman ise anlatmak istediğimiz, onun ölüme yakın olduğudur. (390)
- Evet, insan düşlerde istediğini yapabilirdi, ama insanın gerçek kişiliği de ancak düşlerde belli olurdu.
- Sanrı, kendisiyle savaşılmadığı sürece ayakta kalabilir. Yapılması gereken, insanın içinde bulunduğu tehlikeyi kendi kendine somutlaştıracak gücü bulabilmesidir. Korkulan görüntü, bilinç düzeyine yansıtılmalıdır.