- Biliyorum. "keşke burda olsaydın " söylenebilecek en aptal cümle. Ama keşke burda olsaydın. Keşke karşı karşıya oturup hayattan konuşsak ya da hayata dair sussaydık. Sustugumuz zaman bile birbirimizi anlayabilecek kadar tanışıyor olsaydık. Ama olmadı. Sevecek kadar tanıyamadın , tanıyacak kadar sevemedin sen beni. Neyi başardım biliyor musun ? Unutmamayı.
- Sana da kötü bir haberim var. Şu an çektiğin acı seni öldürmeyecek. Eğer izin verirsen biraz daha güçlendirecek ama.
- Herhalde evrenin kusursuz düzenin de her şeyin bir mantığı olduğuna inanmak en doğrusu. .. Yaşadığımız tüm tersliklerin mutlaka birer nedeni var. Her olay kulağımıza şifresini ancak bizim çözebileceğimiz bir mesaj fısıldıyor. Çözecek gücümüz varsa ayakta kalıyor, dandik kişisel gelişim kitaplarında bahsedilen bilgeliğe bir adım daha yaklaşmış olarak devam ediyoruz yola. Buna henüz hazır değilsek , hazır olana kadar acı çekiyoruz.
- Ayrıca insanın kendine sık bakması iyi bir şey değil. Kapıları aklımıza her estiğinde açarsak , karşımıza ne çıkacağını bilemeyiz. Bazı şeylerin unutulmasında bir kaç kapının kapalı kalmasında fayda var. Ne yazık ki yazmak gibi insanın sürekli kendi içine bakmasına dayanan bir işe girişince , zor durumda kalıyorsun. Anlatacaklarını çıkarmak için derinlere dalınca , vurgun yeme riski de artıyor. Oysa kitapların tersine, geçmiş dramatize edilmeye gelmiyor pek. Geçmişi olduğu gibi görebilmek için insanın yazmaya devam etmesi lazım. Ona normal bir insanın tarafsız , dram aramayan gözleriyle bakabilmekte fayda var.
- Oysa şimdi anlıyorum ki insan elleriyle biçim vermeli kendi yalnızlığına , bir heykele biçim verir gibi. ... Yalnızlık ne kaderin trajik bir oyunu ne de övünebilecek bir şey. Daha çok bizi besleyen , kor bir çekirdek : Sahip olunca istediğin kadar unutabilir , istediklerini hazırlayabilirsin. O zaman ne unuttukların ne de aklında kalanlar sana acı verebilir. Hatta acının kendisi bile vermez sana acı. En fazla bir tutam baharat gibi , hayatın tadını derinleştirir.
- Sevgiliyi taşımak, bir giysiyi taşımak gibi; şık takımların yaptığını yapıp bizi olduğumuzdan daha çekici gösterebiliyor... Tek fark, elbisenin çok daha az bakım istemesi.
- Ne anlıyorsun çiçeklerden. Çiçekler erkekler gibi değil. Seni anlıyorlar.
- Love of my life, you hurt me
- .insan değişmez .hep böyle mi kalacağım? .hayır. bazı şeyler değişecek tabii .mesela? .büyüyeceksin. yetişkin olacaksın Ve değişmeyeceğim, öyle mi? Şu meraklı bakışların, soru sormayı sevmen, düzensizliğin... Bunlar değişmeyecek. Ama kendini tanıyacaksın. .şimdi tanıyor muyum? .tanıyorsun ama az. ömrümüz kendimizi öğrenmekle geçer .ama ben benim işte, bunu bir daha niye öğreneyim ki? .önlemler almak için .önlemler mi? Neye karşı? .kendimize. İnsana kendisi kadar hiçbir şey kötülük yapamaz hayatta
- Sonbaharın insana kendini sevdiren bir tonu vardır. Gökte insanı ezmeyen, kurşuni bir renk olur. Ekimde falan Sultanahmet'e gittiğimde de aynı şeyi hissederim. Yapılardaki, gökyüzündeki, insanlardaki dalgınlık hemen sana da bulaşır. Bunaltmış bir yazın altından gelen tatlı bir hüzündür. Sana geçiciliğini hatırlatır. Bir gün çekip gideceğim ama bütün bu görünenler yine aynı kalacak diye düşünürsün. Kendini ciddiye almaktan vazgeçmeye başlarsın. Yaşama sevinci denen şeyle hüzün aslında ne kadar kardeş olduklarını görürsün. Budapeşte'de de en çok bunu hissettim. Yabancı, beni hiç takmayan bir tarihin içinde herhangi bir hevesli gibi dolaştım durdum. Bu beni mutlu etti.