- Akıllı geçinen zavallı, gurûruna vurulan bir fiskecikle hiddet ve gılzet buhranları geçirirken, safdil bellenmiş arkadaşı, bir eşik taşı gibi ezilip çiğnenmekten şikâyetsiz, rûhundan tahammül ve sükûn çiçekleri devşirir. (127)
- Zâten dünya davuluna ses veren tokmak, gölgesi cihânı tutan bu gaflet ağacından başka neden yontulur? (127)
- Susarız; zîra çok defâ düşüncemizin âfet kesilmiş dehşetine denk olan ifâde, söz değil sükûttur. (128)
- Ah biz insanlar neyiz, göründüğümüzden ne kadar başka ne kadar uzak mahlûklarız. (131)
- Sükût da bir ses değil mi? Yokluğun murâkabe ve tefekkürün gizli ve muzaffer sesi. (167)
- ... yalağın taşması, çeşmenin kabâhati değildir. (179)
- Yalnız pembeyi,eflatunu,yeşili sevmek olmaz; sarıya,kırmızıya,siyaha da hürmet lazım...Görüyorsunuz ya,sevmek demiyorum; o sizin bileceğiniz iştir; fakat hürmet, umumi olması lazım gelir...
- Fakat aşkın kara yazı yazmaya ihtiyacı yoktur ki...O kendi ateşiyle yazar. Elle yazılan her şeyin gün olup bozulması tehlikesi vardır.Fakat gönülle yazılan yazıları silecek ve bozacak kuvvet yaratılmış değildir...
- Aşk alemden ayrı ve gayrı değil.Vücutta can nasılsa,o da alemlerde öyle.O,şu gördüğümüz kainatın her bir zerresine serpili;fakat bizde,bizim varlığımızda tamamiyle mevcut ve hakim.Biz onda yaşıyoruz,o bizde yaşıyor;onun kuvvetleri bizde hüküm buyruk yürütüyor.Ateş,hava,su,toprak da o.O,tabiatın bilcümle varlıkları altında gizli, yalnız insanda maruf ve malum...
- Su, suya uzaktan aktıkça,tatlı ve devamlı bir şırıltı duyulur;fakat birleştikleri zaman ne ses kalır ne de sada...Gerçi ben de bir taraftan dolan bir taraftan boşalan havuz gibi,sonsuz bir alıp vermenin şekvasına mahkumum. Fakat ne sızıldanış,ne velvele ne bir feryadımı duyan var;zira suyum,oluk gibi, çeşme gibi uzak ve ayrı bir yerden akmıyor,kendimden kendi içimden kaynıyor. Bu yüzdendir ki sesimi duyan yok...