- Tasavvufun gayesi insanı Allah'a kavuşturmaktır. Tasavvuf sistemi içinde bunun çeşitli vasıtaları vardır. En kestirmesi ise "aşk"tır. Tasavvufta biri hakiki, öteki mecazi olmak üzere iki nevi sevgi ve aşktan bahsedilir. Hakiki aşkta sevilen Allah; mecazi/beşeri aşkta ise karşı cinsten bir insandır. Hakiki aşka büyük önem veren tasavvuf düşüncesi, beşeri aşka da ilgisiz kalmaz; hatta çok kere beşeri aşkı, ilahi aşka geçmek için bir köprü olarak görür.
(...)
"Seni sevmekle çok şey kazandım, fakat sana takılıp kalmakla çok şey kaybettim!"
(...)
"Seninle yükseldim, zira bana aşkı öğrettin. Sana takıldım ve ilerleyemedim, zira aşkı bir vücuda muhayyer bildim. Halbuki insanın hilkati, kendi gibi bir insanın sevgisinde oyalanıp kalmak için düzülmemiş Haşim. Meğer aşk yolunda insan bir menzilmiş. Fakat durulması değil, atlanması lazım gelen bir menzil, hakikate ulaştıran bir köprü. Geç, ondan da geç, yalnız aşkta dur, son menzil budur, onda karar et!"
(...)
"Şu muhakkak ki insan aşkı bir vücuttan tattıktan sonra, onu bütün kainatta görmeyi öğrenmeli." - Doğru, cemiyet benimle iftihar edebilir, zira fertler bir kimsenin kemaline karar vermek için iç kıymetlerine, cevheri yüküne değil, dış tezahürlerine itibar ediyorlar. Ölçüleri yanlış, ne yapsınlar?
- Fakat istemek olmak mıdır? Bir kurbağanın da fil olmak istemediği ne malum? İstek ve arzuya kabiliyetin de ilavesi şart.
- Kızım, her ceviz yuvarlaktır; fakat her yuvarlak, ceviz değildir. Herkes insandır,fakat her gördüğün insan, insan değildir.
- Seviyorsun. Ancak körebe oynayan bir çocuk gibi, aradığını bulamadığın için bocalıyor ve düşe kalka, şüphe ettiğin her sese, her harekete doğru koşuyor, atılıyorsun. Esasen üç sene evvle de aynı ihtiyacın zorlayışı ile, sevdiğini zannetmiştin. Fakat sevginin sade heyecan duymaktan ibaret olmadığını çabuk anladın. Onun için, şimdi de aşkı inkar etmek hatasına düşüyorsun ve beni de o çeşit basit bir heyecana yakalanmışlardan farzediyorsun.
- Onun imanı denizi, benim kup-kuru varlığım sahiline çarptıkça bu haşin ve kayalık sahil her gün biraz daha aşınıyor ve gitgide denizleşiyorum.
- Macit,hep o Macit... her devriyle dolup boşalan dolap kovaları gibi, her zaman yeni bir sevda ile taşıp dökülmekte. Fakat sen artık o Leyla değilsin; bir saniyesinde boş olan bir Macit'e gönül kaptıramazsın. Artık sana bir kovacık değil, bir umman gerek. İşte onun içindir ki, aşka, bir ihtiyarın varlığı sahilinden atıldın.
- Şu muhakkak ki cihanda, her fert, şu veya bu cihetten hemen her gün bir insanlık imtihanına tabi olmakta... fakat herkesin sorguya çekiliş şekli o kadar birbirinden başka, birbirinden ayrı ve uzak ki, bu büyük vicdan imtihanının, çoğumuz farkında bile olmuyoruz.
- Ne kadar parlak bir yıldız da olsak, güneşi kıskanmakla güneş olabilir miyiz? İyisi mi kıskanmaktan vazgeçelim...
- ...biz insanlar, denizin dalgasını görür, onu takrik eden rüzgarı görmeyiz.