- "Şimdi, mollalar ne derse desin, yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışındaki bütün günahlar, hırsızlığın bir çeşitlemesidir. Ne demek istediğimi anlıyor musun?"
- Yalnızca bir gülümsemeydi,hepsi bu.Her şeyi düzeltmiş değildi.Hiçbir şeyi düzeltmemişti.Belli belirsiz bir tebessüm.Minicik bir şey.Ormandaki bir yaprak;ansızın havalanan kuşun kıpırdattığı bir yaprak.
- Baba, kötülerin bile canını yakmanın günah olduğunu söylerdi. İstemeden kötü olmuşlar, bazen de düzelirlermiş.
- Sende benim kadar uzun yaşasaydın, zalimlikle yardımseverliğin aynı rengin iki tonu olduğunu anlardın.
- ...yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. o da hırsızlıktır. onun dışındaki bütün günahlar, hırsızlığın bir çeşitlemesidir..."
...
bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun. anlıyor musun? - "Çocuklar boyama kitabı değildir. Onları en sevdiğin renge boyayamazsın."
- Senin yaptığın şey, taşımayı kabullendiğin o suçluluk duygusu, cesaret ister. İşte bunun için sana saygı duyuyorum.
- Erkekler: Azıcık kazdığında, hepsinin üç aşağı beş yukarı aynı olduğunu görüyorsun. Kimileri daha cilalı, daha yaldızlı. Ama gerçekte hepsi de gazaplarını etrafa döke saça dolanan, mutsuz oğlan çocukları. Haksızlığa uğradıklarına inanıyorlar. Hak ettiklerini alamamışlar. Kimse onları yeterince sevmemiş. Sizden onları sevmenizi bekliyorlar elbette. Kucaklanmak, pışpışlanmak, avutulmak istiyorlar; güvence verilmek. Ancak onlara bunları sağlamak büyük bir hata. Kabul etmeleri olanaksız çünkü. Tam da gereksindikleri şeyi almaları, kabullenmeleri mümkün değil. Sonunda bu yüzden nefret etmeye doyamıyorlar. Asla bitmiyor o eziyet, özürler, yeminler, sözünden dönmeler o berbat durum.
- tepenize çığ düştüğünde, bütün o karın altında yatarken neresi aşağı neresi yukarı anlayamaz oluyormuşsunuz. Karı iteleyip kurtulmak istiyor ama yanlış yönü seçip kendinizi daha derine, kendi mezarınıza gömüyormuşsunuz. İşte kendimi aynen böyle hissediyordum, yönünü şaşırmış, arafta kalmış, pusulamdan olmuştum.
- Sevecenliğini, imdada yetişme, gözü pek eylemlerde bulunma özelliğini lekeleyen de budur işte. Bütün o erdemleri gölgeleyen bir "minnettar bırakma" huyu. Sırtınıza vurduğu o talepler, yükümlülükler semeri. Yaptığı iyilikleri, karşılığında sadakat ve bağlılık satın aldığı bir banknot, bir takas aracı olarak kullanma biçimi. Sizi selden çekip kurtaran ip, ileride boynunuza dolanmış bir ilmeğe dönüşebilir. Ne yapsalar, borçlarının karşılığını layıkıyla ödeyemezler.