Bir kadın bize çiçekleri sevdiğimi söylese, ama onları sulamasa, çiçekleri "sevdiğine" inanmayız.
Sevgi, sevdiğimiz şeyin yaşaması, gelişmesi için duyduğumuz etkin ilgidir. Bu etkin ilginin bulunmadığı yerde sevgi olmaz.
Sevginin bu öğesi Yunus'un kitabında çok güzel anlatılmıştır. Tanrı, Yunus'tan Nineveh'e gidip orada oturanlara yaptıkları kötülüğü düzeltmezlerse cezalandırılacaklarını bildirmesini ister. Yunus bu işten kaçar; çünkü Ninevehlilerin tövbe edeceklerinden, Tanrı'nın da onları bağışlayacağından korkar. Düzen ve hak anlayışı güçlü olan bir adamdır Yunus; ama sevgiyi tanımaz.
Bununla birlikte, kaçmaya çalışırken kendisini bir balinanın karnında bulur; sevgi ve dayanışma duygularından yoksun olması nedeniyle onun içine düştüğü yalnızlık ve hapsolmuşluk durumunu simgeler bu olgu.
Tanrı onu buradan kurtarır ve Yunus, Nineveh'e gider. Ninevehlilere Tanrı'nın istediği öğüdü verir ve korktuğu şey olur. Ninevehliler tövbe ederler, iyileşirler. Tanrı onları bağışlar ve kenti uıkmamaya karar verir. Yunus çok kızmıştır, umudu kırılmıştır; onun istediği "adalet"tir, merhamet değil. Sonunda, Tanrı'nın onu güneşten korumak için yoktan varediverdiği bir ağacın gölgesine sığınır. Ama Tanrı ağacı kurutunca Yunus üzülür ve kızgınlıkla Tanrı'ya yakınır. Tanrı ona şöyle yanıt verir: "Uğruna çalışmadığın, büyütmediğin, bir gecede büyüyüp bir gecede solan kabağa (ağaca) açıyorsun. Öyleyse ben neden içinde sağ ellerini sol ellerinden ayıramayan on iki nin kişinin yaşadığı, bir çok hayvanın bulunduğu o büyük kenti bağışlamayayım."
Tanrı'nın Yunus'a verdiği yanıtı simgesel anlamıyla almak gerekir. Tanrı Yunus'a sevginin özünün, bir şey için çalışmak, "Bir şeyi büyütmek" olduğunu, sevgiyle emeğin birbirinden ayrılamayacağını anlatmak ister. Kişi, uğrunda çalıştığı şeyleri sever, sevdiği şey için de emek harcar.
Erich Fromm - Sevme Sanatı (syf.32)