- Egemenlik ve bağımlılık, toplumsal alışverişin doğal yan ürünü olarak görülebilir; ama bu, iki birey arasındaki ilişkinin yalnızca bir yönüdür...
W. A. Mason, 1970 - Zekâmız, ilgilerimiz, heyecanlarımız ve temel toplumsal yaşantımız, sözcüğün gerçek anlamında, avcılık uyarlanmasının sağladığı başarının evrimsel ürünleridir. İnsanbilimciler, insan soyunun birliğinden söz ettikleri zaman, belirtmek istedikleri şey şudur: Avcılığa ve toplayıcılığa dayalı yaşam biçiminin ayıklayıcı baskıları o denli birbirine benzerdi ve sonuç o denli başarılıydı ki, Homo sapiens toplulukları hâlâ her yerde esas olarak aynıdır.
S. L. Washbum ve C. S. Lancaster, 1968. - Kıtlık, teknik araçların temel bir özelliği değildir.
- Avcı-yiyecek toplayıcılar ve ilk tarımcılar gibi en az uygarlaşmış toplumların daha gelişmiş toplumlardan daha az yıkıcılık ortaya koydukları gerçeği, yıkıcılığın insan doğasının bir parçası olduğu görüşünü yalanlamaktadır.
- İnsanın zekâyla yönlendirilen özgelişim yeteneği, ona kendi kültür kalıbını belirleme ve dolayısıyla da insan evriminin akışını kendi seçimi doğrultusunda biçimlendirme becerisi kazandırır. Başka hiçbir hayvanın sahip olmadığı bu beceri, insanın en belirgin ayırıcı
özelliğidir ve belki de bilimin bildiği en önemli gerçektir.
C. J. Herrick, 1928 - İnsanın toplumsal ve bireysel evriminin ereklerini açık olarak kavrayan hayalciler her zaman bulunmuştur. Ama bunların Ütopyaları, gerçekleştirilmesine olanak bulunmayan kuruntular anlamında ütopik (hayal ürünü) değildi. Bunlar hiçbir yerde (ütopia) meydana gelmemişti. Ama hiçbir yerde hiçbir zaman anlamına gelmez.
- Bireyler, yaşamlanna anlam kazandırma iddiasında bulunan hazır kalıplan kendilerine sağlayan bir toplumda yaşarlar. Sözgelimi, toplumumuzda, kişilere, başarılı olmanın, ekmeğini kazanmanın, bir aileye bakmanın, iyi bir yurttaş olmanın, öte-beri tüketmenin ve haz almanın yaşama anlam kazandırdığı söylenir. Ne var ki, çoğu kişi için bu telkin bilinçli düzeyde işe yaramakla birlikte, bu kişiler gerçek bir anlamlılık duygusu kazanmazlar, kendi içlerindeki kayıp merkezi karşılayamazlar. Aşılanan kalıplar iyice aşınır ve giderek artan bir
sıklıkla, başansızlığa uğrar. Uyuşturucu alışkanlığındaki artış, hiçbir şeye içten bir ilgi duyulmaması, zihinsel ve sanatsal yaratıcılıktaki düşme, şiddet ve yıkıcılıktaki artış, bugün geniş bir ölçekte bunun meydana gelmekte olduğunu belgelemektedir. - Bir kişinin tüm yaşamını sürekli olarak nefrete ve yıkıcılığa adaması, esrik yıkıcılığa birçok bakımdan benzer. Bu durum, kendinden geçmedeki gibi anlık bir durum olmamakla birlikte, kişiyi tümüyle denetim altına alır, onu tek bir ereğe (yıkma ereğine) tapınma yolunda birleştirici işleve sahiptir. Bu durum, yıkım tanrısına sürekli biçimde tapmadır; denebilir ki, bu tanrının sadık bendesi, tüm yaşamını tanrısına adamıştır.
- Sadistlikle mazoşistlik arasında yakın bir bağlantı bulunduğu için, belirli bir kişide bu yönlerden birisi ya da ötekisi daha başat olsa bile, sadist-mazoşist bir karakterden söz etmek daha doğru olur. Sadist-mazoşist kişiler, karakter yapılarının ruhbilimsel yönü siyasal bir tutumu anlatacak biçimde dile getirilerek, "yetkeci karakter" adıyla da anılmak
tadır. Siyasal tutumu genellikle (etkin ve edilgin) yetkeci olarak tanımlanan kişiler, çoğu kez (toplumumuzda) sadist-mazoşist karakter özellikleri -kendilerinden aşağıdakileri denetleme, kendilerinden yüksekte bulunanlara boyun eğme davranışı- sergiledikleri için, bu kavram ye
rinde bir kavramdır. - Sevgilisinin ölümü üzerine, onun beyaz kefen içinde yatışını gören bu genç, duygusal bakımdan öyle yıkıldı ki, bir ağlama nöbetine tutuldu; tabutun yanından onu güçlükle uzaklaştırdılar.