Avrupalıların hanımefendisi, aslında doğrusunu söylemek gerekirse asla var olmaması gereken bir yaratıktır. O, ya bir ev kadını ya da kibirli ve kurumlu olmamak için ev kadını olmayı umut eden bir genç kız olmalıdır. Her şeye karşın, uysal ve söz dinleyecek şekilde yetiştirilmelidirler. Toplumun alt sınıflarında yer alan kadınların, başka bir ifadeyle, bu cinsi büyük çoğunluğunun Doğu? da olduğundan daha çok mutsuz olması Avrupa? daki hanımefendiler gibi yaratıklar olduğu içindir.
Bu sebepten ötürü, çok eşliliğe izin veren uluslar arasında kadınlar mutlaka geçinmenin bir yolunu bulmaktadır. Halbuki tek eşliliğin geçerli olduğu ülkelerde evli kadınların sayısı sınırlıdır ve bir geçim yolu bulamayan kadınların sayısı artmaktadır; yüksek sınıfa mensup olanlar hiçbir işe yaramayan kız kuruları olarak meraksız, heyecansız kupkuru bir hayat sürmekte, aşağı tabakadan olanlarsa doğalarına uygun olmayan çok zor ve iğrenç işler yapmaya mahkum edilmekte ya da fahişeliğe zorlanmaktadır. Onları, onurdan yoksun olduğu kadar hüzünlü ve neşeden uzak bir hayat beklemektedir.
? çok evlilik bütün yönleriyle ele alınacak olursa, itiraf etmek gerekirse kadın cinsinin yararınadır. Diğer yandan karısı müzmin bir hastalıktan muzdarip olan, çocuk doğuramayan ya da kendisi için aman çerisinde yaşlı hale gelmiş olan bir erkeğin neden bir ikinci kadın almaması gerektiğinin açıklanabilir bir nedeni yoktur.
Aristotales, Politika? da Spartalıların kadınlarına çok fazla şey vererek, miras ve drahoma haklarını kabul ederek ve onlara büyük miktarda bağımsızlık ve özgürlük tanıyarak kendi üstün konumlarını kendi elleriyle tehlikeye soktuklarını izah eder ve bunun, Sparta? nın çöküşüne ne büyük katkıda bulunduğunu anlatır.
?her ne kadar yüksek ve ulvi görünürse görünsün, her türlü aşkın kaynağı cinsel güdüdür.
Aşık olan her insanın amacı, hayranlığı ne kadar nesnel, ne kadar yüce olarak görünürse görünsün, belli bir doğaya sahip bir varlığı dünyaya getirmektir. Bunun, bu şekilde gerçekleştiği, gerekli olanın, karşılıklı aşk değil, sahiplenme, yani maddi-fiziki zevk olmasıyla doğrulanır. Sahiplenme olmaksızın aşkının karşılık gördüğünü bilmek bir insan için teselli değildir.
?iki kişi arasında mizaç, kişilik, düşünme tarzı ve zihni yeterlilik bakımından uygunluğun bulunmadığı, bilakis bunlardan ötürü birbirlerine karşı bir tiksintinin hatta düşmanlığın bahis konusu olduğu durumlarda, bir aşkın doğması pekala mümkündür. Böyle bir aşk, onları her şeye karşı körleştirir ve eğer bir evlilikle neticelenirse bu doğal olarak son derece mutsuz bir evlilik olur.
Bundan dolayı herkes öncelikle en güzel olanı, başka bir deyişle türün karakterinin en saf manada dışa vurulduğu kimseleri kesinlikle tercih eder ve onu hararetle arzu eder. İkinci olarak, herkes bir başka kimsede kendisinin yoksun olduğu mükemmeliyetleri arzu eder ve kendisininkininin tersi olan kusurları güzellik olarak düşünür.
Hiçbir şey şehvet duygusu kadar yanıltıcı değildir.
Kayıtsız koşulsuz bir üreme içgüdüsünün her türlü cinsel sevginin temeli olduğu, konunun daha yakından yapılacak bir çözümlemesiyle ve kendimizi kolay kolay geri tutamayacağımız bir çözümlemeyle doğrulanabilir. Öncelikle aşık olan bir erkek, doğası gereği hercai; buna karşılık kadın, vefakar olmaya eğimlidir. Bir erkeğin aşkı belli bir dönemden sonra, yani tatmine eriştikten sonra hissedilebilir derecede azalır; neredeyse başka her kadın onu sahip olduğu kadından daha fazla cezbeder, değişikliği arzular, halbuki bir kadının aşkı karşılık gördüğü andan itibaren artar. Bunun sebebi, doğanın türün korunmasını ve olabildiği kadar büyük bir çoğalmayı hedeflemesidir. Erkek, kolaylıkla bir yılda yüzden fazla çocuk yapılabilir, halbuki kadın ne kadar fazla sevişirse sevişsin bir yılda (bir batından birden fazla çocuk dünyaya getirme durumunu saymazsak) ancak bir çocuk dünyaya getirebilir. Bu sebeple bir erkek her zaman başka kadınları arzularken, bir kadın her zaman tek bir erkeğe bağlı kalır. Zira doğa onu içgüdüsel olarak ve farkında olmaksızın doğacak çocuğa bakıp koruyacak olan erkeğin bakımıyla meşgul olmaya zorlar. Bu nedenle evliliğe sadakat olgusu, erkek bakımından suni fakat bir kadın için doğaldır. Dolayısıyla, evlilikte sadakatsizlik erkek için doğal bir durumken, kadın için doğal değildir. Doğal olarak kadın bakımından zina, doğacak sonuçlarından ötürü hem nesnel olarak hem de kadının doğasına aykırı olması nedeniyle öznel olarak, erkek için olduğundan çok daha bağışlanmazdır.
Tom Robbins
Barış Müstecaplıoğlu
Ercan Kesal
Ahmet Ümit
İpek Ongun
Andre Gide
Karen Kingsbury
Nora Roberts
Stefan Zweig
Arif Nihat Asya