- ''Başkalarıyla münasebette herkes kendisine benzeyen kimselere belirli öncelik verir, dolayısıyla bir mankafa için bütün büyük kafalar bir araya gelse hiçbir anlam ifade etmez, o gider dünyanın bir ucunda da olsa bir başka mankafalar topluluğunu seçer.Dolayısıyla herkes en büyük hazız ister istemez kendi eserlerinden alacaktır, çünkü bunlar onun ruhunu yansıtır, onun kendi düşüncelerini aksettirirler. Bunlardan sonra beğenisine en çok hitap eden kendisine benzeyenlerin eserleri olacaktır. Dolayısıyla kalın kafalı, safi sözcük taciri, sığ ve huysuz birisi samimi ve yürekten tasvibini ancak kendisi gibi kalın kafalı, sığ ve huysuz birisinin, laf ebesinin eserleri için ifade edecektir.''
- Kadınlar, gerek zihinsel, gerekse bedensel olarak büyük işler için yaratılmamışlardır. Bunu net bir şekilde anlamak için görüntülerine bakmak yeterlidir. Onlar yaşamlarının çilesini yaptıklarıyla değil, katlandıklarıyla çekerler(borçlarını doğum sancılarıyla, doğurdukları çocuğu bakıp büyütmeleriyle, sabırlı ve neşeli bir yoldaş(eş) olmaları gereken erkeğe karşı gösterdikleri itaatle öderler."
- ARTHUR SCHOPENHAUER (1788-1860), Filozof, Say Yayın, Çeviri: Ahmet Aydoğan, 96 sf.
http://www.kitabinomurgasi.com/2013/09/arthur-schopenhauer-hayatin-anlami.html
-İnsan olmanın en önemli 4 unsuru ADALET, MERHAMET, ÖZGÜR-İRADE ve ÖZGÜR-İRADİ ÇİLE'dir.
-Tanrı için bile herşey mümkün değildir, zira kendini yok edemez.
-Bilgi arttıkça, ızdırap artar.
-AN'ı hakkıyla ve mükemmelen yaşamak, sarhoşluğa yakın hoşluk duygusu verir.
-Hayat, servet avcıları için, "Din-Milliyet-Hukuk maskeli balosu"na dönüşmekte.
-İnsan için en büyük iki sorun, CAN SIKINTISI ve YETERİNDEN FAZLASINI (hatta tamamını) İSTEMEKtir.
-Sadece yaşamaya şükretmek yeterli olsaydı can sıkıntısı olmazdı ve zenginler can sıkıntısını aşmak için saldırır gibi telaşla yer değiştirmeye çalışmazlardı.
-Brahma günahla yaratılmış dünyadan sükunetle kurtulmayı bekler (Nirvana); Zerdüşt zıtlıkların dünyasına vurgu yapar; Yahuda keyfince yaratır, kural koyar ve çekilir; Yunan tanrıları ise zorunlulukların eseri bir dünyayı ve hayatı anlatırlar.
-Birine kim olduğunu sorarsan, ona senin de kim olduğunu bilme hakkı verirsin.
-Dünyadaki tüm şiddetler, denizler gibi birbirine bağlıdır. - İnsan sadece yalnız kalabildiği sürece
bütünüyle kendisi olur: Demek ki yalnızlığı
sevmeyen özgürlüğü de sevmez; çünkü insan
ancak yalnız kaldığında özgürdür. Baskı, her
toplumun ayrılmaz arkadaşıdır. - Ne soru soruyor,ne merak ediyorum,/Gönlünde günah var mı;/Ne olursan ol,/Seni sevdiğimi biliyorum.
- Onu seviyor ve ondan nefret ediyorum.
Shakespare - Hiç kimse kendinden fazlasını göremez. Herkes başkasında kendisi olabildiği kadarını görür, çünkü onu ancak kendi zekası ölçüsünde anlayabilir. Bu zeka düşük türden ise, tüm zihinsel yetenekler, en büyükleri bile, onun üzerinde etkide bulunamayacaklar ve o da bu yeteneklerin sahibini algılayamayacak, sadece onun bireyselliğindeki en düşük olanları, kendisiyle ortak olan zayıflıkları, mizaç ve karakter eksiklikleri algılayacaktır.
- Kadınsız bir erkeğin hayatı, çocukluğunda güvenden yoksun (anne) gençliğinde zevkten mahrum (sevgili, eş) , yaşlılıkta ise onu avutacak birinin eksikliği ile geçerdi.
Nasıl ki dişi karınca birleşmeden sonra üreme amaçları için artık lüzumsuz hatta tehlikeli hale gelmiş olan kanatlarını kaybeder, bir kadın da bir veya iki çocuk doğurduktan sonra güzelliğinin büyük bir bölümünü kaybeder ve bu da muhtemelen aynı sebepten ötürüdür.
Kadınların mizacında, doğalarının en derinlerinde her şeyi erkeği elde etme aracı olarak görme düşüncesi köklüdür. Başka herhangi bir şeye ilgisi, her zaman gerçekten uzak öykünme ve taklitten ibarettir. Sahte bir ilgidir.
Ancak her ne kadar yüksek ve ulvi görünürse görünsün, her türlü aşkın kaynağı cinsel güdüdür. Aslında aşk dediğimiz şey sadece daha belirli, daha özelleşmiş ve belki de kelimenin dar anlamında, daha ferdileşmiş biçimiyle mutlak manada bu içgüdüdür. - Gençlerin kabiliyet ve düşüncelerinin yarısını işgal ettiğini ve neredeyse her insani çabanın nihai hedefi olduğunu, en önemli işlere aksi etki yaptığını, en ciddi uğraşıları saat başı yoklayıp rahatsız ettiğini; zaman zaman en büyük kafaları bile yoldan çıkarıp çılgına çevirdiğini, devlet adamlarının önemli işlerini ya da bilim insanlarının araştırmalarını sekteye uğratmaktan çekinmediğini, aşk mektuplarını ve saç lülelerine bakanların evrak çantalarına ve filozofların müsveddelerinin arasına bırakmayı becerdiğini, bir o kadar da en karmaşık uğursuz işleri tertipleyip düzenlemeyi, en değerli bağlılıkları çözmeyi, en güçlü bağları koparmayı bildiğini, yaşamın sağlığın, feda edildiğini, başka zamanlarda kendi halinde olan, dürüst bir adamı kalleş, bu zamana kadar sadık olan birisini hain yaptığını ve alt üst etmek olan hasım bir iblis olarak göründüğünü düşünecek olursak: Evet eğer bütün bunlar düşünülecek olursa şu soruları soran birinin yeterli sebepleri olacaktır."Bütün bu gürültü neyin nesi ? AŞŞŞKKK...
- Doğrusunu söylemek gerekirse aşkın hedef olarak belirlediği şey gelecek neslin oluşturmasından daha başka bir şey değildir.
Aşık olan her insanın amacı hayranlığı ne kadar nesnel, ne kadar yüce olarak görünürse görünsün belli bir doğaya sahip bir varlığı dünyaya getirmektedir. Bunun, bu şekilde gerçekleştiği, gerekli olanın, karşılıklı aşk değil, sahiplenme, yani maddi- fizik, zevk olmasıyla doğrulanır. Sahiplenme olmaksızın aşkının karşılık gördüğünü bilmek bir insan için teselli değildir.