- ...toplum kalabalıklaştığı anda, orada adilik hâkim olmaya başlar. (sayfa 140)
- Ayrıca nasıl ki hiçbir ülke sadece birkaç kalem ithalata ihtiyaç duyan ya da hiç duymayan bir ülke kadar müreffeh değilse, en mutlu insan da içindeki zenginliği kendisine yeterli olan ve varlığını idame ettirmek için dışarıdan ya çok az ya da hiçbir şeye ihtiyaç duymayan insandır. Çünkü ithal mallar pahalı şeylerdir, bağımlılığı açığa vururlar, tehlikeye sebebiyet verirler, sıkıntı meydana getirirler ve sözün kısası yerli imalat için sefil birer ikamedirler. Hiç kimse başkalarından ya da genel bir ifadeyle, dış dünyadan çok fazla bir beklenti içerisinde olmamalıdır. Bir insan tekinin bir başkası için ifade edebileceği şey öyle çok büyük değildir: Neticede herkes yalnız kalır ve önemli olan şey yalnız kalanın kim olduğudur.
- Bütün budalaların başına gelen en büyük bela fikirlerle ilgilenmemeleridir ve can sıkıntısından kurtulmak için sürekli olarak gerçekliklere ihtiyaç duymalarıdır. Fakat gerçeklikler ya tatmin edicilikten uzak ya da tehlikelerle doludur; üstelik ilginç olmaktan çıktıklarında yorucu hale gelirler. Fakat düşünce dünyası sınırsız, zararsız ve sakindir.
- Bir böceğin, özel bir çiçeği veya meyveyi veya pisliği veya eti ya da tıpkı, tırtır sineğinin kendi yumurtalarını başka bir yere değil de sadece oraya bırakabilmek için bir başka böceğin larvasını ararken gösterdiği özen ve onu korumak için ne zahmetten ne de tehlikeden çekinmesinin, bir erkeğin kendi cinsel ihtiyaçlarını tatmin etmek için kişisel olarak, bilhassa nitelikleri kendisine cazip gelen bir kadını seçerken gösterdiği özenle çok benzeştiği açıkça bellidir.
- İç dünyası zengin insan tamamen yalnızken, kendi düşünceleriyle ve hayalleriyle eşsiz bir eğlence bulur; öte yandan, ruhsuz biri sürekli dernekten derneğe, oyundan oyuna, yolculuktan yolculuğa ve şenlikten şenliğe koşsa bile, can sıkıntısından kurtulamaz. İyi, ılımlı, yumuşak bir karakter kısıtlı koşullarda hoşnut olabilir; öte yandan, hırslı, kıskanç ve kötü biri tüm zenginliğe karşın hoşnut değildir. Ama ancak, sürekli sıradışı, zihinsel açıdan olağanüstü bir bireyselliğin tadına varan bir kimse için, genel olarak ulaşılmaya çalışılan hazlar bütünüyle gereksizdirler, hatta sadece rahatsızlık verici ve usandırıcıdırlar.
- Mutluluk öğretisi, kendi isminin bir güzel göstermece olduğunu, "mutlu yaşama"dan yalnızca "daha az mutsuz" yaşamanın, yani katlanılabilir bir yaşam sürmenin anlaşılması gerektiğini göstererek başlamalıdır.
- Aynı dışsal olaylar ya da koşullar, herkesi bütünüyle başka başka etkiler ve herkes aynı ortamda yine de başka bir dünyada yaşar.
Çünkü ancak kendi tasarımlarıyla, duygularıyla ve istenç devinimleriyle doğrudan bir ilişki içindedir; dışsal olaylar ancak içsel olayların izin verdiği ölçüde o kişiyi etkiler.
Herkesin içinde yaşadığı dünya, öncelikle kendi kendisini kavrayışına bağlıdır; bu yüzden kafaların farklılığına göre yönlenir:
Bu farklılığa göre yoksul, dar ve sığ ya da zengin, ilginç ve anlam dolu olabilir.
Herkes tıpkı kendi derisinin içinde olduğu gibi, kendi bilincinin içinde yaşar:
Bu yüzden dışarıdan pek de yardım edilemez ona.
Sahnede biri prensi, bir başkası danışmanı, bir üçüncüsü hizmetçiyi ya da askeri ya da generali vb. oynar.
Ama bu farklılıklar yalnızca dış görünüştedir.
İç dünyada böyle bir görünüşün çekirdeğinde, herkeste aynı şey yatar: Eza ve cefa içinde yoksul bir komedyen.
Kimse kendi bireyselliğinin dışına çıkamaz. - Yani öncelikle hayalimizde dünya kurmamalıyız; çünkü, onları kurduktan hemen sonra, üzüntüyle yeniden yıkmak zorunda olduğumuzdan, bize fazlasıyla pahalıya mal olur.
- Rahme düşmesi bir suç, doğumu bir ceza, hayatı bir meşakkat ve ölümü bir gereksizlik iken insan, nasıl vakur bir varlık olacaktır?
- Fiziğin açıklaması her zaman sebepten, metafiziğin açıklaması ise her zaman iradeden başlar.