William Cuthbert Faulkner
- Doğum: 1899
- Ölüm: 1962
- William Cuthbert Faulkner (d. 25 Eylül 1897 ? ö. 6 Temmuz 1962) Nobel ödüllü, ABD'li yazar.
Amerikan Modernist yazarların babası sayılan Faulkner, rakip gördüğü Ernest Hemingway'den farklı olarak, uzun ve karmaşık anlatımları benimsemiştir. Uyguladığı teknikler arasında bilinç akışı tekniği ve çoğul anlatı (multiple narration) teknik... (devamı)
- Çardağı penceremden görebiliyordum; kışın hamak da görünürdü. Bu nedenle biliriz ki doğa dişidir; dişi tenle dişi mevsim arasında gizli bir anlaşma vardır. Böylece ben her bahar o eski coşkunun yeniden canlanmasını izleyebiliyordum.
- Çardağı penceremden görebiliyordum; kışın hamak da görünürdü. Bu nedenle biliriz ki doğa dişidir; dişi tenle dişi mevsim arasında gizli bir anlaşma vardır. Böylece ben her bahar o eski coşkunun yeniden canlanmasını izleyebiliyordum.
- Addie'ye yol kenarında yaşamak talihlilik değildir dedim, yol buradan geçince, o da tastamam kadınca, "Kalk git öyleyse," dedi. Ama, dedim ona, hiç talihlilik değil bu, çünkü Tanrı yolları yolculuk için yaptı: işte ondan dolayı yolları yeryüzüne yatay yerleştirdi. Bir şeyin durmadan kımıldamasını isterse uzunlamasına yapar o şeyi, yol, at ya da araba gibi, ama bir şeyin konduğu gibi durmasını dilerse onu dikey yapar, ağaç ya da insan gibi. Ve böylece, Tanrı istemedi işte insanların yollarda yaşamasını, çünkü hangisi önce varır, sorarım, yol mu, ev mi? Hiç evin yanına yol kondurduğunu bilir misiniz Tanrı'nın? diyorum. Hayır, hiçbir zaman, diyorum, çünkü yalnız insanlardır evlerini arabasıyla geçen her kişinin kapıya tükürebileceği bir yere kurmadan rahat edemeyenler hiç, böylece hep tedirgin olur kalkıp başka yerlere gitmek isterler, Tanrı bir ağaç ya da ekin tutamı gibi oldukları yerde durmalarını dilediği halde. Çünkü eğer bir insanın durmadan kımıldayıp bir yerden bir yere gitmesini isteseydi Tanrı, uzunlamasına, karın üstü koymaz mıydı onu, bir yılan gibi? Öyle yapması gerekirdi.
- ....Ama bilemiyorum ne deliliktir ne değildir; kim karar verebilir kesinlikle. Çünkü galiba her adamın içinde deliden de, akıllıdan da öte bir başka adam var ve o adamın delice ve akıllıca işlerine aynı tiksinme ve şaşkınlıkla bakıyor içerden....
- "Pencerenin gölgesi perdelerin üstüne vurduğu zaman yedi ile sekiz arası idi, sonra zaman içinde yeniden buldum kendimi, saati işitince. büyübabamındı ve babam bana verdiği zaman, quentin, sana bütün umutların ve özlemlerin mezarını veriyorum demişti; o daha çok insan yaşantılarının saçmalığına varman için acıta acıta kullanılmaya elverişlidir, böylece senin kişisel ihtiyaçlarını babanın ve onun da babasının ihtiyaçlarını karşıladığından daha çok karşılayamayacaktır. Bu saati sana zamanı hatırlayasın diye değil, ara sıra onu bir an unutasın ve soluğunun hepsini onu elde etmek için harcamayasın diye veriyorum. Çünkü şimdiye kadar hiçbir savaş kazanılmamıştır demişti. Dahası savaşılmamıştır bile. Savaş alanı insanların delilikleri ile umutsuzluklarını ortaya çıkarır ve zafer felsefecilerle budalaların hayalidir."
- "Parmaklığın arkasında, sarmaşıkların arasından, vurduklarını görüyordum. Bayrağın olduğu yere geliyorlardı ve ben yürüdüm parmaklık boyunca. Dutun çevresindeki otların içinde aranıyor Luster. Bayrağı çıkardılar, vuruyorlardı. Sonra bayrağı yeniden diktiler, tablaya gittiler, vurdu, öteki de vurdu. Sonra yine vurdular ve ben yürüdüm parmaklık boyunca. Dutun oradan geldi Luster ve biz yürüdük parmaklık boyunca, vurdular ve biz durduk, parmaklığın arasından baktım, Luster aranıyor otların içinde."
- Kimi zaman kesinlikle bilemiyorum, bir adamın ne zaman çatlak, ne zaman akıllı olduğunu kimin söylemeye hakkı var. Kimi zaman diyorum ki hiçbirimiz tam deli ya da tam akıllı değiliz, denge bir yana doğru kaymadıkça. Hani bir adamın yaptıklarından çok, onları yaptığı zaman çoğunluğun o adama bakışından anlaşılıyor bu galiba.
- en parlak zaferlerin, en acı yenilgilerin, anlık gürültülerden farkı yoktur.
- o aynı zamanda benim arkadaşımdı; onunla aynı ayda doğmuş, aynı memeyi emmiş, o kadar uzun bir süre birlikte yatmış, birlikte yemek yemiştik ki, Ringo da tıpkı benim gibi büyükanneme 'Büyükanne' diyordu; sonunda belki de o zenci olmaktan ben de beyaz olmaktan çıkmıştık ; ikimiz de ne zenci ne beyazdık hatta artık insan bile değildik: Bir kasırganın sırtına binmiş giden iki pervane, iki tüy gibi, yenilmez yüce bir ikiliydik.
- Saatler, zamanı öldürürler.