"Başkalarını onurlandırdığımızda , kendimizi soysuzlaştırmak zorundayız." Goethe
Bir kişinin ünü ölümünün ardından dahi sürüyorsa,bu o kişinin bunu sonuna kadar hak ettiğini gösterir.
Görülen şeyler,düşünülen şeylerden daha çok kişiye ulaşacaktır.
Kadınsız bir erkeğin hayatı, çocukluğunda güvenden yoksun(anne), gençliğinde zevkten mahrum(sevgili,eş), yaşlılıkta ise onu avutacak birinin eksikliği ile geçerdi.
Dolayısıyla doğa kadınları bütün kadınlara yaptığı gibi, yaşamlarının korunması için (ne bir eksik ne bir fazla) hizmetinde olacakları süre boyunca, gerekli olan silah ve teçhizatlarla donatmıştır. Başka her yerde olduğu gibi burada da doğa o hep bilinen tavrıyla, yani aşırı tutumlulukla hareket etmiştir. Nasıl ki dişi karınca birleşmeden sonra üreme amaçları için lüzumsuz, hatta tehlikeli hale gelmiş olan kanatlarını kaybeder, bir kadın da bir veya iki çocuk doğurduktan sonra güzelliğinin büyük bir bölümünü kaybeder ve bu da muhtemelen aynı sebepten ötürüdür.
Onlar, bu konumları gereği kuvvete değil fakat kurnazlığa bağımlıdırlar. Bu yüzdendir ki, içgüdüsel olarak desise ve kurnazlığa yatkındırlar ve yalan söylemeye karşı iflah olmaz bir eğilime sahiptirler. Bunu şöyle açıklayabiliriz: nasıl ki aslanlar çeneler ve dişleri ile, filler ve domuzlar azı dişleri, boğalar boynuzları, mürekkep balığı suyu bulandıran ve karartan mürekkebimsi sıvı ile donatılmışsa doğa, kadınları da kendi kendini koruması ve savunması için ikiyüzlülük yahut riyakarlık yeteneğiyle donatmıştır. Doğa, erkeklere fiziki güç ve akli meleke biçiminde bahşettiği kabiliyetlerin tamamını kadınlara bu şekilde bağışlamıştır.
Yine aynı sebepten ötürü başkalarındaki ikiyüzlülük yahut riyakarlığı bu kadar çabuk görüp fark ediverirler.
Ve iki kadının tanışırken birbirlerine, iki erkeğin benzer bir durumda göstereceğinden daha büyük bir ihtiyat ve riyakarlıkla davranmaları bilinen bir husustur. Bu yüzdendir ki, iki kadın arasında iltifat ve takdir ifadelerinin değiş-tokuşu iki erkek arasındakinden çok daha gülünç bir durum arzeder (Ya da: kaderleri onunla özdeş olduğundan). Ayrıca bir erkek kural olarak başkalarına, hatta kendinden aşağı olanlara bile, belli bir saygı ve insancıllıkla hitap ederken, yüksek tabakadan bir bayanın kendisinden daha aşağı konumda olan birisine (sözünü ettiğim onun hizmetinde olan birisi değil) hitap ederken, genellikle kibirli ve sanki istemeye istemeye yapıyormuş gibi tavır takınması tek kelimeyle tahammül edilmez bir davranıştır.
Antik Yunanlıların kadınları tiyatrolarına sokmadıkları eğer doğru ise, bunda tamamen haklı olduklarını kabul etmek gerekir, çünkü en azından böylelikle tiyatrolarında bir sessizlik hakim olur ve bir şey dinlemeleri mümkündür.
Onlar, sexus sequiordurlar (ikinci cins), birinciye göre her bakımdan daha aşağıda yer alırlar; zayıflıklarından sakınılmalıdır (zayıflıklarına karşı ihtiyatla davranmak gerekir), fakat kadınlar aşırı saygı ile davranmak tek kelimeyle komiktir. Bu şekilde davranmak tek kelimeyle bizleri onların gözünde küçük düşürür.
Gustave Flaubert
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Christy Brown
Hıfzı Topuz
Mustafa Ulusoy
Rahmi Vidinlioğlu
Abdurrahim Karakoç
Ökkeş Şendiller
Azra Erhat
Mo Yan