- - Selim! - Buyur ağam. - Kardeşim Selim, sen radyo gördün mü? - Haaa! - Radyo, radyo! - Bir kutu vardır. Dünyanın bir ucundan söylerler, buradan dinlersin. Hiç duymadın mı? - Yok vallahi... - Selim! - Buyur ağam. - Selim, tren gördün mü? - Hani askerleri bindirip götürürler. Onu mu? - Evet onu Selim. - Görmemişim ağam. - Selim! - Buyur ağam. - Otomobil gördün mü Selim? - Görmedim ama, duydum. Bizim kulp kazasına gelirmiş bazı. Askere gidenler de söylediler. - Uçak? -Duymuşum. Havada uçarmış. - Traktör? - Hani çift sürer o mu? - O - Silvana ırgatlığa gittiğimde gördüm. Ateş yürütür onu. -Apartıman nedir Selim? - Haa! - Apartıman. - Ha! - Buzdolabı? - Ha! - Elektrik? - Ha! - Baklava! - Paklava? Duymuştum ama, görmemiştim. - Selim bir sual daha sana. Tramvay gördün mü tramvay? - Duymamışım bile. - Gaz ocağı, elektrik ütüsü, çamaşır makinası, ha çamaşır makinası, gördün mü? - Yok... -Atom bombası? Atom bombası nedir duydun mu? Hidrojen Bombası... Uçankale duydun mu Selim? Nedir bunlar? - Ha! - Atom, diyorum. Atom Bombası? - Ha! Selime bunlardan başka daha bir sürü sualler sordum. Selim ne sordumsa hayret etti. Canım sıkıldı bu işe doğrusu. Kendi kendime dedim ki, bu sualleri cümle mağara sakinlerine sorayım. Gittim. Hocanın evine hepsi toplanmışlardı. Suallerimi onlara da bıkmadan, usanmadan teker teker sordum. Hiç bir şey bilmiyor. Gene SELİM BUNLARIN EN KÜLTÜRLÜSÜ. Sayfa : 80-81
- Bazı insan vardır, birden gidince onun gittiğini hiç kimse fark etmez, yokluğunu kimse duymaz. Bazı kimse de vardır, Bir yerde olmayınca, yani bir yerden azıcık uzaklaşınca yokluğu insanın yüreğine bıçak gibi saplanır. Sayfa: 90
- Asil hayvan asil insandan daha çok asildir. Sayfa: 192
- Sana söyleyim. Teker teker söyleyim efendi. Neden ormanı yakarlar? Tarla açmak için, BİR. Tarlanın etrafı ormanlık olur, içinde kara böcük saklanır. Kara böcük çok zarar verir mahsule. Çok olur, öldüremezler. Onun için tarlanın yakınlarındaki ormanı yakarlar, İKİ. Bir de yanmış orman toprağında o yıl öyle bir ot biter ki diz boyu. Keçiler o otları yiyince çok etlenirler. Bir de ormandaki keneler vardır. Keçilere yapışırlar, Keneler yansın diye ormanı yakarlar, bu ÜÇ. Bir de tahtacılar işsiz kalırlar. Orman dairesi onlara orman göstermez. İş bulmak için yakarlar, bu DÖRT. Birde orman memurlarına kızar köylü. Yani zulüm gören köylü. Mahkemeye verilen köylü... Bu BEŞ. Bir de köyde iki adam birbirine hasım olur. Biri, ötekinin tarlasından ormana ateş verir ki tarla sahibini Orman Dairesi tutsun da mahkemeye versin, süründürsün, bu ALTI. Sayfa:137
- "İnsanlık öldü mü?"dedim. "Yok," dedi, "ölmedi, ölmedi ama, bir şeyler oldu, başka bir yerlerde sıkıştı kaldı heralde?"
- Bir yeniliğe bu kadar baş döndürücü bir hızla intibak edilebilir mi? Bu, şaşılacak bir iştir. Sayfa:18
- Efsane insanoğlunun içindedir. Ölüm gibi, arılık gibi, korku gibi temellidir insanda. İnsanoğlu yaratıcıdır. Sıkışınca taşı un eder, kayaları deler, toprağın altını üstüne getirir. en umulmaz yerden kendine bir dost çıkarır. Yani insanoğlu, yaratmadan edemez. Bulunduğu bölgeye, durumlara bağlıdır yaratmasının patlak vermesi... Göçebenin kilimi, nakışı, yerlinin taşı, yapısı, heykeli resmi. Bunlarla birlikte destanı, türküsü, masalı, efsanesi... İnsanoğlu yaratır oğlu yaratır... Bunun çaresi yok. Ötesi YOK. Sayfa:67
- Huğlar... Huğun ne olduğunu bilen var, bilmeyen var. Çok yazdım ya, gene de bir iki sözcükle söyleyim. Huğun duvarları çittendir. Çatısı ince ağaçlardandır. Çatının üstünü bataklık sazlarıyla örterler. Ve ev diye içinde otururlar. Sayfa:19
- Engel ne kadar büyük olursa olsun. İnanmış insan, iyi iş yapmaya yönelmiş insan başarır. Sayfa:24
- Demokrasi karanlıkta kalmış her köşe bucağa ışık tutar. Karanlıkta çalışanların işine gelmez demokrasi. Basınımızda demokrasiyi, gerçek demokrasiyi, her şeye rağmen savunmaya çalışanlar ışıktan korkmayanlardır. Işıktan korkacak kadar kirli işlere yatmış olmayanlardır. Demokratik gerçekler memleketin iktisadi platformunu da ortaya koyar. Böyle açık bir platformda milli gelir dağılımına göre, işletmecilik esaslarına göre, eşitlik, özgürlük ilkelerine göre babıali basınının durumu epeyce falsoludur. Gerçek demokrasi bu falsoyu ister istemez ortaya çıkaracağı için demokrasiyi uyutmaya çalışırlar. Demokrasiye giden yolda bir uyutursun iki uyutursun, sonra yolun yönü değişir. Bu da onların belalarını bulmaları demektir. Sayfa: 43