- anlatıp duruyorsun önemsiz küçük hayatını, asıl anlatmak istediğin bunlar mı,, çocukluğundan bu yana ucu bucağı bilinmeyen bir sökük,,,her vakit geliyor sana bu zorba bilinç,,,,duvar figürlerimizin ilkel gölgeleri,,,,,,o saklı şeyi o güne değin bilincin sakladığını fora edebilecek misin,,, dayanamadığın şeyi,,, nedir o şey,,, bilemediğin,,, aradığın hep,,, bir gemide olsaydın şu an,,, güvertede rüzgara karşı giden bir geminin güvertesinde denizcilerin tutkulu şarkısı rüzgara karışsaydı,,, ah açık denizler sonsuzca,,, "gözyaşlarımla kabarıyor okyanus" tuzlu su sağanağıyla yıkanan yüzün gökyüzüne dönük yıldızlarla konuşarak birden atsaydın fışırdayan sulara kendini pervanenin çevresinde köpüren beyaz-maviliğe,,, yapamazsın,,,
- anlatıp duruyorsun; anlatmak istediğin bunlar mı,, bunlarla nereye varacaksın bilmiyorsun? çocukluğundan umduğun bir şey var! hakikatin özünü oradan mı çıkarmak istiyorsun? hakikatin özü sözü tözü gözü; hakikat duran, bekleyen bir şey mi,,, hakikat hayatı kendimizin bir parçası haline getirebildiğimiz şey diyordu soren,,, bırak bu çıkmaz sokaklarda dolaşmayı,,, dinlen biraz,,, hastasın sen ilacını al...
- Bana güzel, akıllı, zeki olduğumu söyleyenlere bazen içimden, "Eee peki sana ne!" diyorum, bazen de kendi kendime soruyorum: güzel olsam bile (onlara öyle gelsem bile gerçekten) benden daha güzelle karşılaştıklarında ne olacak? Benden daha zekisiniz, daha dürüstünü ( sanki asıl aradıkları dürüstlük mü? O ayrı ya..), daha üstünün diyelim, bulduklarında beni bir kenara içeceklerde bunun adına neden sevgi diyeceğim ve ben de onlara ( ya da muhayyel O' na) ben de seni seviyorum diyeceğim. Bu ne kadar ucuz, ne kadar sıradan bir olgu. Yahut da diyelim ki benden üstün olanı buldukları halde, kendilerini tutup ( ahlâk adına, vicdan adına her neyse) benimle kalacak olurlarsa da ne kadar büyük bir zûl olur benim için! Ben mutlak olanı, kalıcı ve sürekli olanı isteyebilirim ancak ama mutlak olan diye bir şey var mı dostum?