- Akıl ve çılgınlık arasındaki ufak, yıldırım hızına sahip atlayışı sözcüklerle nasıl anlatabilirim. Beyin, düşünce kendini özgürleştiriyor, fırlıyor, bir roket gibi evrene, boşluğa, sonsuz boşluğa. Onunla birlikte gövde de. Ya da gövde kalıyor da, düşünce gövdeyi koparıp sonsuz boşluğa doğru uçmaya başlıyor...
- ?Bu adam benim ölümüm Leylâ? diye tanıştırıyor sevgilisini. ?Bak bak bu benim ta kendim! Kafatasım bu; kendi ölümüm!?
- ?Burası bizi öldürmek isteyenlerin yurdu...
- Televizyondan nefret ediyordu. Teknolojinin bir iblis olduğunu anlamıştı.
- Artık bir roman yaratmak, insanlar, tipler çizmek bana çok gereksiz görünüyor.
- Ama her şeyden önemli olan, yaşayabilmek... Biz, kimse ile yaşayamıyorsak da, kendimizle yaşayan, kendi içimizde gece gündüz mücadele eden insanlarız. Ben de her zaman yaşamın kendisini yazı dünyasından daha önemli bulduğum için, bakmaya, algılamaya, insanlarla konuşmaya devam ediyorum..
- Sonra senin, benim gibi (galiba kendimi çok koydum bu işin içine) eleştirici yanın çok güçlü. Sonra cin gibisin, bir kere kendi kendini iyi gözlüyorsun. Bu gariban insanlar ne kendilerinin, ne yazdıklarının farkındalar. Zaten farkında olsalar bunları yazmazlar. Cahil insanlar.
- Ne büyük acı ki, topluma yön verecek olan yazarlar, kendi kendilerinin bilincinde değiller. Dünyanın ve dünya yazınının ne olduğunu bilemiyorlar. Bunlar daha mahalle ve gün kadını.
- Artık bir kent insanı değilim. Doğayı, sessizliği ve küçük kasabaları seviyorum. İzmir, Atina ve Roma?nın baharından sonra, İsviçre?de dağlarda kar ile karşılaştık, burada bahar henüz lodos rüzgârı, geceleri yağan yoğun yağmur ile geliyor. Yamaçlar yavaş yavaş bozkırlığını atıyor, yeşilleniyor. Ormanların yarısı yapraklarını dökmüş ağaçlardan oluşuyor. Hepsi yeşerince müthiş bir bahar gelecek.
- O korkulu günlerimde hep seni düşündüm. Korkum geçmeseydi, atlayıp senin yanına gelecektim. Yahu, sen atlayıp buraya gelsene!!!