- Çamlıca'nın güzel mevsimleri, gittikçe yaklaşan bir musiki gibi gelen ilkbaharı ile, gittikçe uzaklaşan bir çalgı gibi geçen sonbaharıdır. İlkbahar, Çamlıca'da, bir sabah, daha az serin ve daha ziyade ince bir havada ruhun daha çok sezdiği bir gençlikle ve ötmeyi meşk eden bir kuşun çıkardığı bir iki ses damlasıyla başlar. Ve sular yavaş yavaş dönerek, evvelce çekildikleri bir sahili her yanından nasıl kaplarsa, emin bir kuvvetle taşan bahar da yerleri, ağaçları, gözleri ve gönülleri öylece kaplar.
- Bazen bu eski zaman duvarlarının ortalarında tahtadan, babayani kapılar açılırdı. Ah! Yeşil, vişneçürüğü veya aşı boyası renklerine çalan ve ne kadar şefkatle açılmak istidanı gösteren ne iyi kalpli kapılar! Bu eski zaman duvarlarının ardında güzel, kibar, mutena ağaçlar vardı. Ah! En hafif rüzgarla, çarçabuk teessür duyan gönlümüzün tekmil hisleriyle ürperdiği gibi, bütün yapraklarıyla birden titreşen ne hisli ağaçlar!
- Böylece, biz ona Çamlıca tepesinden bakınca eteklerinde mavi denizin dinlendiği ve üstünde sessizliğin tüttüğü İstanbul, asırlardan beri değişmemiş görünen tarihi bir büyüklük içinde itikâfa çekilmiş gibi, esatiri ve baş döndürücü, gönül kamaştırıcı bir güzellikle karşımızda yatardı ve biz ondan, heybetli bir his alırdık.
- Her sanat, daima, sanatkarın haram değil, sevap saydığı bir israftır.
- Hayat bir hesap cetveli değil mütemadi bir doğuş, oluş ve küçük küçük ölüşlerdir. hayat, yapabildiğimiz şeylerdir. nasıl ki her saniye doğanlar ve ölenler vardır. Ne hayatı, ne de ölümü münasip gördüğümüz bir miada ayar edemezsiniz. Mademki ölüm bizi her anımızda yakalayabilir, ölümden kaçırdığımız her an mühim bir hayat saniyesi demektir ve biz bu anımızda yapabileceğimizin fırsatını, yani her saniyemizi yaşamak fırsatını kaçırmamalıyız.
- Orada, yer yüzündeki insanların niçin silah attıklarını merak etmeyen bir gece karşımıza gelen solgun mavi bir gök parçasın da, sayısız yıldızlarını yakmıştı. Ve göğün bizim üstümüzdeki parçasındaysa, kadınların başlarına örtükleri beyaz tüllerden daha hafif ve ince, kocaman bir sahayı kaplayan ve içinde sabitleşmiş görünen dalgalarıyla süt beyaz bir denize benzeyen bir bulut tabakası, mavimtırak gök içinde sessizce yüzen sedeften bir ada gibi, baş döndürücü bir güzellik nümayişle başımız üstünden yavaş yavaş kayıyor ve karşımızdaki parıldayan yıldızlara doğru yol alıyordu.
- Halamın eniştemize kızgın olmasından başka eniştemizde halama kızgındı; zira birçok erkeklerin kadınlarda en affetmedikleri kabahat kendi ihanetlerine aldanmamalarıdır.
- Evimiz sade bir ev değil, kendimize göre, bütün bir şehirdir. Muhitimiz bir iki mahalleden ibaret değil, bütün dünyamızdır.
- Halbuki birbirlerine yabancılıklarını en iyi bilenler asıl birleşmiş olanlardır. Kimseler birbirlerine uzaklıklarını bu yaklaşmış olanlar kadar göremez.
- Bezgin günlerimizde, dünyanın manaları güya vücudumuzdan akan kanlar gibi, gönlümüzden boşalarak, artık her şey gözümüzden düşünce, biz, odamızın inine çekilecek, yatağımızın deryasına dalacağız. O zaman hafızamızın ufuklarından eski muhabbetli günler ve eski lezzetli geceler, melek kanatlarıyla gelerek ve melek sesleriyle mırıldanarak, bizi eski ninniler gibi uyutacak! Yaralanmış gibi yattığımız yataklar bizi vapurlar ve trenler gibi hülyalarımızın ikliminde ve rüyalarımızın diyarında dolaştıracak ve biz, bu yorgun seyahatlerden, geceden doğan günler gibi, yine dinlenmiş çıkacağız!