- Kendini eleştirme, aslında açık kafaların ve açık ruhların işidir.Kendini eleştirebilen kimse, kendisinin başkalarınca eleştirilmesine de açık ve tahammüllü bir kafa yapısına ulaştığını kanıtlamış olur.Böyleyken, kendini eleştirebilen kimsenin bu tutumu,eleştiriye tahammülü olmayan kişiler tarafından, yanlış istikametlere saptanabilmektedir
- Aslında, ilim denilen vakıanın mücerret gayesi, insanın kendi nefsini beğenmekten alıkoyması, artı, ilinde derinleştikçe, kendi hiçliğini, aczini daha derinden hissetmesine yol açmasıdır.
- Aslında hayatta birçok şey, bu kadar basittir. Onu biz zorlaştırıyor ve dolandırıyoruz. Kendiliğinde basit olan şeyleri, insanın entelektüel hevesi karmaşıklaştırıyor. Üstelik de, hayatı kendine zehir ederek...
- Özgürlüğün bilinci varbulunmadıkça kendisi de var olmuyor. Durumu, belki ters bir örnekle kavramak daha kolay olabilir. Hapishane hücresine kapatılmış biri, özgürlüğünün elinden alındığının son kerte bilincindedir. Hücrenin duvarları ona özgür olmadığını ihtar edip durur. Mahpus, özgürlüğün, bu duvarların arkasında bulunduğunu bilir. Kısıtlanmış olma hali kaldırılırsa özgürlük avdet edecektir. Burada, sanıyorum, dikkatimizi yönelteceğimiz husus, duvarların (bizi kısıtlayan engellerin) bize aynı zamanda, bizim özgürlük ihtiyacında bulunduğumuzu hatırlatması; bir bakıma, özgürlük bilincinin farkına varmamızı sağlamasıdır. Bizi özgür kılan, bizim özgürlük bilincimizdir. Kent, özgürlüğümü kısıtlayarak bana özgür olma ihtiyacını duyuruyor ve beni özgür kılıyor.
- ...kentlerde kimi zaman sonradan bir liman inşa edilir gibi bir mabet inşa edilmiş olsa da, kent bu asal işlevi yerine getirme niyetiyle kurulmamış olduğundan, onun temel mimarîsi de mabede göre biçimlenmemiş oluyor ve ortaya çarpık bir mimarî çıkıyor. Modern zamanların modern malzemesiyle inşa edildiği için bu mabetler belki iri olabiliyor ama ulu olamıyor; dahası ruhaniyetten yoksun bulunuyor: bu mabetler ortada dursa da, kent için merkez teşkil etmediğinden, o kente ruhaniyet aşılama bakımından atkuyruğuna konmuş kelebek örneği irtibatsız ve iğreti kalıyor.
- İmdi modern zamanların meydana getirdiği kentler kaideten kutsal olandan yoksun olarak ortaya çıkıyor. Onların kutsal kökleri bulunmadığı gibi, efsaneleri de bulunmuyor. Modern zamanların kentleri mantar gibi köksüz, dahası kimi zaman zehirli biçimde zuhur ediyor.
- Ben de o delilerden biri miyim diye düşünmeye başlıyorum. Bana yöneltilmiş o tuhaf bakışlar ürkütücü, ürpertici... Ne zaman ona doğru elimi uzatsam elim boşlukta kalıyor. Her günüm Cuma oluyor. Her Cuma ona selamımı gönderiyorum. Yılmadan, yılgınlığa düşmeden. Boşluğa bırakılmış bir selam gene de muhatabını bulur mu diye kaygılandığım olmuyor değil. Ancak ben, bana düşeni yapıyorum. Bana düşen ona selamımı göndermek... Balkondaki Fısıltı
- Her şeye rağmen neşelenmem lazım. Hülyamda da işitmiş olsam o fısıltıyı ve hülyamda da görmüş olsam o yüzü şen şakrak kahkahalarımı semaya salmalıyım. Konuşuyor, diyor ki: - Düşümde bir şiir gördüm. Sendin. Saçların lavanta kokuyordu. Sendin. Odamın duvarına tırmanmıştın. Duvarımı siliyordun. Ordaydın. Sendin. Bu kadarı yeterdi bana. Gece baskınları, kâbuslar, reddedilmem umrumda olmazdı artık. Kendimi sokaklara vurabilirdim. Kendi küçük insanlarımın arasına karışıp onların arasında onu arayabilirdim. Yürüyüp geçtim gecelerin üstünden, bütün çatışmaları arkamda bırakarak... Bir tek o gülümseyişi aklımda tutup ona sımsıkı sarılarak... Balkondaki Fısıltı
- Artık minicik çocuklar bile "para kazanmak" yahut vurgun vurmak sevdasındadır. Cikletler artık çiğnenmek için satın alınmıyor. Paketlerin içindeki numaralı resimleri biriktirip bir seriyi tamamladıktan sonra çıkacak bisikletler, radyolar, fotoğraf makineleri için alınıyor. Çocuklar daha bu yaştan farkına varmadan kumara, vurgunculuğa alıştırılıyor. Banka kumbaraları çocuklar için tefecilik, ihtikar egzersizleri yaptırıyor.
- Batı insanı İslamı redderken bilinçli bir tutum içindedir.Batılılaşmış insanın tutumuysa ,sadece bir kör inanç halinde belirmektedir.Batılı ,neyi,niçin reddetiğinin bilincindedir .Batılılaşmış insansa sadece anlamadığı için reddetmektedir.Fakat anlamak için en küçük bir heves belirtisi de göstermemektedir .Batılılaşmış insanın zihniyetinin temelinde ,dinle dünya işlerinin birbirinden ayrı olduğu hususunda değişimez bir önyargı vardır.Onun kuruntusudur ki ,olayı anlamasına engel oluşturmaktadır