Mavi göğü gizleyen, alçak gri bulutlarda acımasızca katı bir ifade vardı. Sanki yeryüzünü kaplayan pisliği yıkamak için bir araya gelmişlerdi.
Tüm bu sesler ve insanlar; hep birlikte Merkür'e adanan bu çılgın ve hırslı ilahinin güçlü namelerini meydana getiriyorlardı. Ancak bunların içinden güçlükle duyulabilen insan sesleri oldukça zayıf ve komikti. Bütün bu gürültülerin ilk kaynağı olan insanlar da gülünç ve acınacak haldeydiler. Kendi yarattıkları şeyler kendilerini esir almış, bireysel yaşantılarını ellerinden çalmıştı.
Omuzlarında binlerce ton ekmek taşıyan ve bunları karınlarını doyurmak için aynı ekmekten birkaç kilo kazanabilmek maksadıyla gemilerin çelik ambarlarına boşaltan dok işçilerinin gölgeleri gerçekten gülünç ve acınacak haldeydi. Çünkü bunların yazgıları çelikten değil, açlık sancılarındandı. Paçavralar içinde, terden sırılsıklam olmuş, yorgunluktan ve sıcaktan donuklaşmış insanlar; bu insanlara yaratılan bakımlı ve güçlü makineler; nihayetinde buhardan değil yaratıcılarının kanı ve kaslarıyla harekete geçirilen makineler; işte bu terslikte haince ve buz gibi bir küstahlık şiiri vardı.
Gürültü, ruhu eziyor; toz burun deliklerine doluyor ve gözleri köreliyor; bunaltıcı sıcak vücutları pişiriyor; bütün her şey çatlıyor, patlamaya hazırlanıyor; yenileyecği havada insanın özgürce soluk alabileceği kocaman bir felaket, bir patlamanın eşiğinde sabrını yitiriyordu. Yeryüzünde sessizlik olacaktı ve o insanı sağır edici kişiyi çıldırtacak melankoli o tozlu gürültü ortadan kaybolacaktı.
Kasabada, gökte ve denizde her şey net ve güzel olacaktı. Ama bu yalnızca görünüşteydi. Görünüşteydi çünkü insanlar daha iyi şeyler istemekten bıkmamıştı ve içlerindeki özgürlük henüz yaşıyordu.
"Hemen nereye gönderiyorsun beni? Biraz konuşalım... Anlat bakalım; karın, çocukların nasıl?" Ve gözleri parlayarak, alaycı bir gülümsemeyle : " Epeydir ziyaretinize gelmeyi düşünüyordum ama zaman bulamadım. Malum ya, çok içiyorum..."
Deniz sanki bütün gün çalışmanın verdiği yorgunlukla uyuya kalmıştı.
Denizin üstündeyken içinden yükselen sıcak duygu, bütün ruhunu kaplar ve onu günlük yaşamın sefilliğinden uzaklaştırırdı. Yaşamın sıkıntılarının sertliğini, kendi yaşamınınsa önemini yitirdiği bu yere çok önem verir, burada olmaktan büyük haz duyardı.
Göğe bakan biri, onun da coşkun ama bu coşku içinde sessizleşmiş, diğerini içine almış başka bir deniz olduğunu düşünebilirdi.
Köy yaşantısının en önemli özelliği, özgürlüğüdür! kendi kendinin efendisisindir. Bir evin vardır... Belki döküktür ve beş para etmez ama senindir.
Glenn Meade
Herman Melville
Salah Birsel
Agatha Christie
John Fowles
Nazan Bekiroğlu
Marc Levy
Tarryn Fisher
Friedrich Engels
Albert Einstein