- Düşüncenin azabında bir müzik olduğu hissine kapılıyor dinleyen.
- Sanki düşüncenin eziyeti altında bir müzik dinlermiş gibi hisseder kendini insan.
- Sanki düşüncenin eziyeti altında bir müzik dinlermiş gibi hisseder kendini insan.
- Ne güzel, ne acıklıydı bu! O eski kilise mezarlığına gömün beni dediği yerde ne kadar güzeldi sözler! Bir ürperti bedenini dolaştı. Ne acıklı, ne kadar da güzel! Sessizce ağlamak istedi ama kendisi için değil: Sözler için, öylesine güzel, öylesine acıklı, musiki gibi. Çan! Çan! Hoşça kal! Of hoşça kal! 69
- Politikanın ne demek olduğunu bilmemek, evrenin nerede bittiğini bilmemek onu üzüyordu. Kendini küçük ve zayıf buldu. Ne zaman şiirdeki, söz sanatındaki çocuklar gibi olabilecekti acaba? Büyük sesleri, büyük pabuçları vardı, hem de trigonometri okuyorlardı. O zaman daha çok uzaktaydı. Önce tatil sonra öbür sömestr sonra gene tatil sonra bir sömestr daha sonra da gene tatil. Trenin tünelden girişi, çıkışı gibiydi, kulaklarını açıp kaparken çocukların yemekhanede yemek yiyişi gibiydi. Sömestr tatil: tünel tünel dışarısı, ses, sus. Ne kadar uzaktı! 61
- Düşüncelerimiz ne olursa olsun söyleyeceklerimizi bu kızgınlığa, bu kötü sözlere başvurmadan söyleyemez miyiz? Ne kötü şey bu. 80
- Düşüncesiz coşkunluk yolunu şaşırmış bir gemiye benzer. 92
- Ruhunun sürekli gördüğü maddesiz imgeyle gerçek dünyada da karşılaşmak istiyordu. Onu nerede ve nasıl araması gerektiğini bilmiyordu ama bir önsezi, kendi belirli bir eyleme girişmeden de bu imgenin gelip onu bulacağını söylüyordu. Sanki önceden birbirlerini tanımış ve buluşmak üzere sözleşmişler gibi sessizce karşılaşacaklardı, belki kapılardan birinin önünde ya da daha gizli bir yerde. 112
- Şiirler yalnız geceyi, güzel kokulu rüzgarı ve ayın bakir pırıltısını anlatıyordu. 118
- Yorgunluktan mı soldun Göklere tırmanıp yeryüzüne bakmaktan, Kimsesiz gezinerek?... 146