- Ne var ki, işini bitiren, günün bitiminde barınağına dönen bir işçinin bir odasının olması gerekliliğine inanıyorum ben. Kendine ait olan bu odanın kapısını istediği an kilitlemeli. Baş başa kalabilmeli kendisiyle. Okumak isterse okumalı. Ya da pencereden dışarıdaki dünyayı gözleyebilmeli. İstediği zaman dışarı çıkabilmeli üstelik. Odasına dönebilmeli istediği zaman. Hiç olmazsa cebinde, sırtında taşıdıklarının dışında kimi kişisel öteberilerini kendine ait olan bu odaya bırakabilmeli. Anasının, sevdiği kızın fotoğrafını, ya da istediği fotoğrafları asabilmeli duvara. Hiç olmazsa kendine ait olan bir oda için şöyle konuşabilmeli insan. ''Burası bana ait bir yer işte. Bana ait bir saray. Dünya buranın kapısı eşiğinde biter. İçeri adım atılınca buranın tek yöneticisi ben olurum.'' O zaman bu insan günlük işini çok daha iyi yapacak, daha iyi bir yurttaş olacaktır.
- Sayısız işçinin çalıştığı ?tehlikeli meslekler? de vardır bunun dışında. Yaşamları gerçekten güven içinde değildir bu insanların. İçinde bulundukları ölüm korkusu, yirminci yüzyıl askerinin içinde bulunduğu korkudan çok daha fazladır. Keten sanayiinde, ketenin hazırlanması, ıslak ayaklar, ıslak giysiler, işçilerin bronşit, zatürree, çeşitli romatizmal hastalıklara yakalanmalarına neden olmaktadır. Bükme, tarama bölümlerindeyse, havada uçuşan ince toz, birçok ciğer hastalıklarına yol açar. Tarama işine on yedi yaşında başlayan bir kadın otuz yaşına geldiği zaman iler tutar yanı kalmamıştır artık. Bırakmak zorun-da kalır işini. Kimya sanayiinde çalışan güçlü işçiler ki bunlar en güçlü olanlar arasından seçilirler... Kırk yaşına ulaşamadan ölmektedirler.
- İşçilerin uçuruma yuvarlanmasında ekonomik buhranların da büyük rolleri vardır. Aldıkları haftalıktan başka gelirleri olmayan bu işçiler ancak bu haftalıklarıyla yoksulluktan uzak kalmayı başarırlar. Ne ki bir ay uzayan bir buhran onların sonu demektir. Böylesi bir buhran sonunda işten çıkarılan kurbanlar çoğu zaman yeniden işe de alınmazlar. Bugün yapılan dok işçileri sendikası toplantısında onaya çıkan bir gerçek var. Bu işçilerin dört aydan bu yana haftalıklarının iş azlığı yüzünden dört beş şilinden yukarı çıkmadığıdır bu gerçek. Son zamanlarda gemi sanayiinin durgun olması bu işsizliği yaratmıştır.
- Biraz iyi bir yaşam sürme, yaşlılıklarında güven içinde olma şansları yoktur çalışan bu genç erkek, kadın ya da evli çiftlerin. Ne biçimde çalışırlarsa çalışsınlar. yarınlarını güvene alamazlar. Her şey olaylara bağlıdır. Bu olaylara karşı çıkmak hiçbirinin elinden gelmez. Eğer bu işçiler, ya da evli çiftler sanayi dallarında çalışacaklarsa.3 türlü türlü tehlikeleri göz önüne almak zorundadırlar. Eğer bakacak yakınları.3 bağlı oldukları kimse yoksa bu sahadan çekilebilirler o zaman. Erkek için en iyi iş orduya yazılmak. Kadın içinse ya hemşire, ya rahibe olmaktır Her iki yolda da ev, çocuk sıkıntısından uzak duracaklar, gençliklerini yaşayacaklardır. Ama bu kez yaşlılıkkları bir cehennem olacaktır.
- Yoksulluk, talihsizlik insanların aklını başından almaya yeterli unsurlardır. Sürekli yoksulluk insanlardan bazılarını tımarhaneye gönderirken, bazılarını da morglarla darağaçlarına gönderir. Eğer bir aksilik olur, baba, koca, evin erkeği, karısına çocuklarına olan tüm sevgisine, iş arama çabalarına karşın, iş bulamayıp tüm aile aç kalıyorsa, aklını kolayca kaçırabileceğini kabul etmek gerekir böyle bir insanın. Üstelik bu adamın bünyesi, gıdasızlktan birtakım hastalıklara yakalanmışsa, sevdiklerinin acı çektiğini görmesi kuşkusuz ki onun ruhunu, kafasını etkileyecektir.
- Delilik nedir ki? Birinin kabul etmediği fikirlere sahip başka birinin zihinsel süreçleri, ona göre hep yanlıştır. Yani o insanın zihni yanlış çalışır. Yanlış çalışan zihinle delilik arasındaki çizgi nedir? Aklı başında birinin, başkalarının vardığı makul sonuçlarla temelden ters düşmesi, çok anlaşılabilir bir şey değil.
- Unutmayalım, kamuoyunu şekillendiren ve halkın düşüncelerini belirleyen, basın, vaaz kürsüsü ve üniversitedir.
- Ona göre sonraki hayat diye bir şey yoktu. Ölümsüzlüğün ateşiyle yanardı ama ölümsüzlüğü reddederdi; onun çelişkisi buydu.
- İnsanın bir şey hakkındaki nihai bilgiyi asla elde edemeyeceğini; güzelliğin gizeminin hayatın gizeminden hiç de az olmadığını?, hatta güzelliğin telleriyle hayatın iplerinin birlikte dokunduğunu?; kendisinin? de güneş ışığı, yıldız tozu ve harikalardan oluşan o akıl sır ermez dokunun küçücük bir parçasından başka bir şey olmadığını..... gayet iyi biliyordu.
- Eğer bir şeyi sevmediysem sevmedim demektir.