
Max Weber
- Doğum:
- Hakkında ayrıntılı bilgi bulunmuyor!
- Gaye-bilinçli bir davranışın nasıl bir seyir izleyeceğini ortaya koyan bu (zihni) kurgular birer "tip" (ideal tip) olarak, açık şekilde anlaşılır niteliktedir ve tarifleri de akla uygun niteliklerinden dolayı kati bir sarahate sahiptir. Bu ideal tipler, bu gibi durumlarda her türlü akıl dışı unsur tarafından etkilenmiş şekilde seyreden müşahhas bir davranışın, saf akılcı bir davranışın musavver seyrinden nasıl saptığını anlamamızı sağlayarak sosyolojiye hizmet eder.
Anlayıcı-sosyolojinin metodu, bu hususlardan dolayı ve sadece bu metodolojik kolaylık sebebiyle rasyonalistçe bir tutum içindedir. Bu metodu, sosyolojinin peşin bir hükmü olarak değerlendirmemek gerekir. Bu sadece metodik bir vasıta olarak anlaşılmalı, akılcı tavrın gerçek hayatta ağır bastığı fikrine kapınılmamalıdır. - Bütün bu zamanlarda "Anlamak" :
a) Münferit bir hadisede davranışta kast edilen reel manayı veya mana bütünlüğünü yorumlama yoluyla kavramak demektir. (Tarihsel yaklaşım)
b) Kitlesel davranışlarda kast edilen ortalama ve yaklaşık manayı veya mana bütünlüğünü yorumlama yoluyla kavramak demektir. (Kitlelerin sosyolojik olarak ele alınışı)
c) Sıkça tezahür eden bir alayın ideal (saf) tipini kurgulayabilmek için ona bilimsel olarak atfedilen manayı veya mana bütünlüğünü yorumlama yoluyla kavramak demektir. - Weber'in bir başka kanısı da, Sosyal Demokratlar'ın burjuva partilerle her türlü uzlaşmayı ve kabineye girmeyi reddetmelerinin, meşrutiyet yönetimine geçilmesinin önünü tıkayan etmenlerden biri olduğuydu. Weber'ın ileride yapacağı siyasal çözümlemelerin kaynağında işte bu umutsuzluk, emperyalist güçler arasındaki yarışma döneminde gereksinilen önderliğin siyasal görevlerini hakkıyla yerine getirebilecek bir sosyal kesim arayışı yatıyordu. 1911 güzünde Alman üniversitelerinden birinde militarizm yanlısı bir yönetici, barış yanlılarını "ahmak" olarak niteleyen ve "barış duygusallığından söz eden bir konuşma yaptı. Konuşmayı izleyen bira partisine katılan bir general, pasifistleri "pantalon giyen ama pantalonlarının içinde bir şey bulunmayan ve halkı politik olarak hadımlaştırmak isteyen adamlar" olarak tanımladı. Basında çıkan eleştirileri karşı birkaç Freiburg profesörü de bu konuşmaları savununca Weber açık mektup yazdı ve bütün bunları "kasabalılık" olarak niteledi. Almanya savaşa girecek olursa, ülkenin "taçlı diletantı"nın, yani Kayzer'in, ordunun komutasına karışacağı ve işleri berbat edeceği uyarısında bulundu, ilginçtir ki, şiddetin her politikanın son kozu olduğuna inanan ısrarlı bir milliyetçi olan Weber, yine de şunları yazıyordu: "Ne kadar yüksek düzeyde olursa olsun belli siyasal ideallere yöneltilen bir eleştirinin, moral gücü zayıflatıyor diye nitelenmesine haklı nedenlerle karşı çıkmak gerekir. "Ahlak"ta pasifistlerin bizden "üstün" olduğuna kuşku yok... [Ama] siyaset planlaması bir ahlak işi değildir ve hiçbir zaman da olamaz." Tolstoy gibi barışçıların ahlaki içtenliğini böylesine takdir etmesine karşın, Weber'in savaşa katılmak için duyduğu kişisel isteği de unutmamalıyız.
- LUDENDORFF: Öyleyse, demokrasiden ne kastediyorsunuz?
WEBER: Demokraside halk güvendiği bir önderi seçer. Sonra da seçilen lider "Şimdi çenenizi kapayın ve ne söylersem onu yapın" der. Artık halk ve parti onun işine karışma özgürlüğüne sahip değildir.
LUDENDORFF: Böyle bir demokrasiyi beğenebilirim. - Bu çatışan çıkarlar, partiler ve düşünsel akımlar ortamındadır ki, Max Weber kendi entellektüel yönelişlerini belirlemeye çalıştı. Amacı, kapsamlı bir ortak taban yaratmaktı. Birbirinden keskin çizgilerle ayrılan karşıt dünya görüşlerinin yarattığı entellektüel bölünme ortamında bunu başardı da. Kimi analitik kavramlaştırmalarının ve genel tarih görüşlerinin üzerinde biraz durursak; tutucu, liberal ve sosyalist düşünce öğelerinin Weber'in yapıtında nasıl özümlendiğini, dönüştürüldüğünü ve karmaşık bir bütün içinde yerine oturtulduğunu göstermeyi başarabiliriz. Hem tutucu, hem de Marxist düşünceye karşı savaşan bir liberal olan Weber'in, kendini, her iki karşıtından belli etkilenmelere açık tuttuğunu da görebiliriz.
- Sosyolojinin tasarlanmış kavramları, davranışların sadece zahiri boyutu (seyri) ile ilgili değil bilakis deruni boyutu ile ilgili olarak da ideal tip olma özelliğine sahiptirler. Reel davranışların çoğunda failler gözettikleri manayı ya yarı şuurlu halde ya da şuursuzca bilmeden sergilemektedir. Davranış sahibi gözettiği manayı tam bilmek veya fark etmek yerine ancak belirsiz şekilde hissetmekte davranışlarını çoğu kez isniyaki olarak veya alıştığı üzere sergilemektedir. Davranışta gözetilen mananın (ister rasyonel ister irrasyonel olsun) davranış sahibince bilinmesi pek nadir olup sadece benzer-kitlesel davranışlar söz konusu olduğunda görülebilmektedir. Bu kitlesel davranışlarda mana, kitle içinde ancak bir kaç kişi tarafından şuurlu bir şekilde idrak edilebilmektedir. Manası açık ve şuurlu bir şekilde idrak edilmiş olarak sergilenen davranışlar istisnayı oluşturmaktadır. Her sosyolojik ve tarihi araştırma, gerçek olayları tahlil ederken ve bu durumu daima nazar-ı dikkate almak zorundadır. Ama sosyoloji yine de davranışta gözetilen muhtemel manayı tasnif etmek suretiyle kendi kavramlarını oluşturmaya devam etmeli yani davranışın sanki akılcı bir şekilde sergilediğini farz ederek hareket etmeli, davranışlarda gözetilen muhtemel manaları bu şekilde sınıflandırarak kavramlarını kurmalıdır. Bu kavramların muhtevası ile realite arasındaki fark daima nazar-ı itibara alınmalı, muhteva ile realite arasında ne derece ve ne tür bir fark olduğu ortaya çıkarılmalıdır. İnsanlar yöntem bakımından çoğu kez muğlak kavramlarla açık ve seçik kavramlar arasında ya da irreel kavramlarla ideal tip kavramlar arasında bir tercih yapmak zorunda kalırlar. Böyle bir durumda ilmi olan ikinci şıkların tercih edilmesidir.
- Karşılıklı sözleşmeye dayalı düzenler ile dayatmacı düzenler arasındaki zıtlık izafidir. Karşılıklı sözleşme yoluyla tesis edilmiş bir düzenin geçerliliği ittifaka dayanmaktan çıkıp -sık sık görüldüğü gibi- bir topluluk içindeki farklı taleplerin fiilen çoğunluğa tabii olmasına dönüştüğü anda artık azınlığa karşı fiili bir dayatan ile karşı karşıyayız demektir. Bunun yanında bilinçli bir şekilde zulüm ve şiddet uygulayan bir azınlık tarafından dayatılan bir düzenin, önceleri muhalif olanlarca bile zamanla meşru addedildiği de sık sık görülmektedir. "Rey verme", düzen kurma ve değiştirmenin meşru aracı olduğu müddetçe, azınlık iradesinin şeklen çoğunluğa eriştiği ve çoğunluğun da itaat ettiği sık sık görülmektedir. Yani çoğunluk asılsız bir görüntüden ibarettir.
- "Karizmatik önderin egemenliği"nin vurgulanması, kurumlardaki makineleşmenin önemini ortadan kaldırmaz; tersine, karizmanın kurumsallaşmasını inceleyen Weber, kurumsal rutinlere önemli bir nedensel ağırlık tanımak olanağını bulabilmiştir. Böylelikle, karizmanın kurumsallaşmasını vurgulayarak, belli bir toplumsal determinizmi korumuştur. Bu sorunu ele alış biçimi, nedensel çoğulculuğu sağlamak ve ekonomik düzeyin belirleyiciliğini dengelemek için gösterdiği sürekli çabanın bir kanıtıdır. Genel olarak, Weber'in tarihin dinamiklerini karizma ve onun kurumsallaşması açısından açıklaması, amaçlanmayan sonuçlar paradoksunu yanıtlama çabasıdır. Çünkü ilk anların karizması, savaşçı kahramanın ya da peygamberin izleyicilerini, mutlak değerler uğruna gerçekleri görmezlikten gelmeye itebilir; ama karizmanın kurumsallaşması sırasında, sayıları artmış izleyicilerin maddi çıkarları artık belirleyici etmen durumuna gelir.
- 1