- İnsan için önemli olan, dine geri dönmek ya da tanrıya inanmak değil, sevgiyi yaşamak ve doğru düşünmektir. 25
- Albert Schweitzer 1952'de Nobel Barış Ödülü'nü almak üzere Oslo'ya geldiğinde, bütün dünyaya şöyle seslenmişti: "Olayları oldukları gibi görmemeye cesaret edelim. İnsan, insanüstüne yükselmiştir... Ama insanüstü güce erişmenin gerektirdiği insanüstü akılcılığı gösterememektedir. Artık şu gerçeği itiraf etmenin zamanı gelmiştir sanırım: Üstün insan, gücünün artmasıyla birlikte, gerçekte zavallı ve acınacak bir insan haline gelmiştir... Uzun süredir anlamamız gereken bu gerçeği şimdi lütfen kabul edelim. Üstün insan olmakla gerçekte, insan dışı bir varlık olduk biz."
- Yalnız, çeşitli korkular altında acı çeken, ruhen dengesiz, yıkık ve bağımlı olan bu insanlar, önce bütün çabalarıyla kendilerine boş zaman yaratmaya çalışırlar, sonra da bu zamanı 'öldürebildikleri' ya da geçirebildikleri oranda sevinç duyarlar. Ne acı bir çelişki.
- Eğer sevgi, "sahip olmak" türünde ele alınacak olursa, kendinin kılmak, denetim altında tutmak anlamlarına gelecek ve böylece de canlandırmak, hareketlendirmek yerine, boğucu, engelleyici ve kısırlaştırıcı bir eylem haline dönüşecektir. Çoğu kez aşk olarak belirtilen şey, sevme beceriksizliğini ve sevememeyi gizlemek için kullanılan maskeden başka bir şey değildir.
- Sevgiye sahip olabileceklerini sanma hatası, onların birbirlerini sevmelerine engel olup sevgiyi yok etmiştir. İşte bir kez bu düzeye gelince, çiftler yeniden sevebilmeyi denemek yerine, sahip oldukları ortak şeylere yönelirler. Para, toplumsal yer, ev, çocuklar gibi konular sevginin yerini alır ve sevgi ile başlayan bir evlilik böylece çoğu kez, dostane bir mülkiyet ortaklığına dönüşür. İçine kapalı, bencil ve birbirinden kopuk iki kişinin bu beraberliğine de yanlış bir tanımla "aile" denir.
- Önceleri "Eski güzeldir!" sloganı ile herkes, sahip olduğu şeyleri saklamak, onlara bakmak ve kullanabildiği kadar kullanmak tutumundayken, daha sonra bu anlayış değişmiştir. Günümüzde ise herkes, sanki atmak için satın alıyor gibidir. Günün moda düşüncesi "kullan, tüket ve at!" biçiminde gösteriyor kendini. Yeni bir şey, otomobil, elbise veya teknik bir araç alındıktan bir süre sonra, kullanımından sıkılan ve bıkan kişi, piyasadaki yeni modellere sahip olma tutkusuyla yanmaya başlar.
- İkinci Dünya Savaşı öncesinde Churchill, İngiliz halkından "kan, ter ve gözyaşı" istediğinde, halkı korkutmak bir yana, onların içindeki fedakarlık yaparak, ortak bir şeyler yaratma duygularını harekete geçirmişti. Savaş sırasında da şehirlerin sürekli olarak bombalanması İngilizlerin, Almanların ve Rusların acılarını artırmış ama bu acılar cesaretlerini kırmak yerine birleşerek direnmeye geçmeleri yolunda onlara adeta bir destek olmuştur. Ne yazık ki, uygarlığımızı ortak fedakarlıklara yöneltebilmek için savaşlar ve acılar gerekmekte, barış zamanları ise bencilliklerin gelişmesine yol açmaktadır.
- "Çekicilik" kişilik pazarında genellikle aranan ve peşinde koşulan bir süslü nitelikler paketi anlamına gelir.
- Sınırsız ihtiyaçlara, en yüksek üretim gücü bile yetişemez.
- Dikkatli davrananlar ve çok şeye sahip olanlar, güvenlik içinde olduklarını sanmalarına rağmen hiç de öyle değillerdir. Çünkü onlar kendi dışlarında olan her şeye, mallarına, paralarına, prestijlerine ve egolarına bağlı, onlara düşkündürler ve bunları kaybetmek duygusu içlerinde egemen olan tek duygudur. Hiç kimse, kendini yaşama bağlayan dayanaklarını yitirmek istemez. Ama her sahip olunan şey önünde sonunda yitirilmek zorundadır. Bunların başında mal ve mülk, sonra da onlara bağlı olarak toplumsal statü ve dostlar gelir. Yitirmek kaçınılmazdır. İnsan bir gün ve bilemediği bir anda ölmek durumundadır. Yani herkes, her şeyini ve de yaşamını yitirecektir sonuçta.