Menfaatimize olmayan şey genellikle bize saçma ve manasız görünür. 116
İnsan için gururunu tatmin etmekten daha önemli bir şey yoktur ve hiçbir yara onu incitmiş olan şeyden daha acı verici değildir. Bu sebepten ötürüdür ki "İnsan haysiyeti için yaşar" ve benzeri deyimlerle karşılaşırız. Gururun tatmini esas itibariyle kişinin kendisini başkalarıyla her yönden ama öncelikle zihni melekeleri bakımından kıyaslamasıyla gerçekleşir ve bu o kadar müessir ve o kadar güçlü bir tatmin biçimidir ki her tartışmada karşılaşılır. Haksızlık bir yana bırakılacak olursa yenilginin bu kadar acı verici olmasının sebebi budur. 119
Her türlü manevi hazzın temelinde kişinin kendisini başkalanyla kıyaslayıp kendi lehine sonuçlar çıkarması vardır. 119
Vur fakat dinle beni. 120
Karşılaştığınız ilk kimseyle değil, fakat sadece ortaya saçma sapan şeyler atıp bunda ayak diremeyecek, otoriteye değil akla müracaat edecek, makul olana kulak verip ona boyun eğecek kadar anlayış gücüne ve öz saygıya sahip, son olarak hakikati her şeyin üzerinde tutacak, makul olan velev ki hasmından gelsin, onu benimsemekte tereddüt etmeyecek, yanlış ya da haksız olduğunun ispatına tahammül edecek kadar hakşinas olduğunu bildiğiniz tanıdıklarınızla tartışmaktır. Bu ·demektir ki yüz kişiden belki de ancak biri tartışmaya değerdir. Geri kalanlar bırakın canlarının istediğini söylesinler, çünkü desipere est jus gentium (herkesin ahmak olma özgürlüğü vardır). Voltaire'in söylediğini hatırlayın: La paix vaut encore mieux que la verite (üstelik barış gerçekten daha değerlidir). Sonra "süküt ağacının meyvesi dalındadır: o huzur ve barıştır" diyen bir Arap darbımeselini de aklınızdan hiç çıkarmayın . 121-122
Bilindiği gibi Platon Devlet'te diyalektiki bir varlık sıralaması içinde en alt düzeyden başlayıp gittikçe yükselerek sonunda idealara varmak için izlenen bir düşünce yolu olarak tarif eder. "Önce canlı varlıklara, sonra yıldızlara ve sonunda güneşin ta kendisine bakan görme gücü gibi kavrayış gücü de" diyalektik rehberliğinde "duyuların hiçbirine başvurmadan her şeyin özüne varmayı" hedefleyen bir yolculuğa çıkarılır: bu iyinin özüne varmadıkça tatmin olmayacak bir yolculuktur. Yolcu iyinin özüne vardığında görülen dünyanın da kavranan dünyanın da sırlarına vakıf olmuş olur. Bu yol bilgisi o kadar kıymetli bir ilimdir ki bütün öteki bilimler için "saçak taşı" mesabesindedir, dolayısıyla onların üzerine konulmalıdır. Bu sebepten ötürü o yalnızca filozoflara (on yıllık matematik eğitiminden sonra otuz yaşından otuz beş yaşına kadar) tahsis edilmeli, asla heveskarların diline düşmesine izin verilmemelidir. Dolayısıyla hocayla talebe arasındaki fark burada da kendini gösterir. 125-126
Gadamer için anlama anlaşmanın , karşıdakine kendini anlatma fırsatı verme de anlamanın ön şartıdır. Her anlama yerleştirilmiş bir ufkun içinden gerçekleşir ve bu ufuk geçmişle zorunlu olarak ve her yerde bulunacak şekilde karşılıklı münasebet içindedir. 132
aklın dil yoluyla tuzağına düştüğü doğal çelişkiler bizi karşılık vermeye zorlar veya davet eder. Bu çelişkiler doğru ya da yanlış olana dair açık olmaya ve onun lehinde ve aleyhinde iddialar ileri sürmeye zorlar. Ve sorgulama ve araştırma yoluyla en ince ayrıntılarına kadar inilmesinin negatifliğinden bu diyalektik çelişkilerden çıkış yolu bulunur. Dolayısıyla diyalog her zaman kısmi olan bir bilginin yolunu açar, ancak bizatihi bu tam olmaklıktan uzaklık her zaman ve zorunlu olarak kendi ötesine, bütünün bilgisine duyulan özlemi işaret eder. 132
Diyalogda "ortaya çıkan şey ne bana ne size aittir ve bu sebepten ötürü musahiplerin indi kanaatlerini öylesine aşar ki sohbeti idare eden kişi bile bilmediğini bilir hale gelir . . . Bir sohbeti idare ettiğimizi söyleriz, fakat bir sohbet ne kadar halis ve hakiki ise onun idaresi de katılanların o kadar az iradeleri dahilindedir. " 134
hakikat uçurumun dibindedir. 147
Cahit Zarifoğlu
Milan Kundera
Ken Grimwood
Simone de Beauvoir
Osman Nuri Topbaş
John Fante
Charlotte Bronte
Nedim Gürsel
Celal Şengör
Cemal Granda