"atmosfer basıncından yoksun kalsa bedenimiz kim bilir nasıl patlardı ?demek ki, insanların çabalarının elinden zor zamanların, yokluğun, iğretinin ve mağrurluğun yarattığı baskı alınsa, patlayacak derecede olmasa dahi, dizginsiz deliliğe ve çılgınlığa sürükleyecek derecede, taşkınlıklar artardı. anlaşılıyor ki, her insanın, her zaman bir miktar sıkıntı, acı veya derde ihtiyacı vardır. tıpkı geminin düzgün ilerleyebilmek için bir miktar ağırlığa ihtiyaç duyduğu gibi. iş, zorluk, dert ve yokluk insanların hemen hemen tümünün yaşamı boyunca kaderidir. buna karşın tüm isteklerimiz, arzu eder etmez gerçekleşseydi, insan hayatını nelerle dolduracak, nelerle meşgul olabilecekti. insanlığı her şeyin kendiliğinden yetişip büyüdüğü, güvercinlerin kızartılmış olarak etrafta uçuştuğu ve herkesin sevdiği kişiye hemen kavuştuğu bir yerde tasavvur edin: böyle bir yerde insanların bir bölümü can sıkıntısından ya ölür ya da intihar eder, geri kalanlar da birbirleriyle savaşır, birbirlerinin gırtlaklarına sarılır ve cinayet işlerlerdi. bu ise, normal hayatta var olandan daha çok acı doğururdu. demek ki, insanoğluna en çok yakışan yer ve varlık biçimi, yine yaşadığı yer ve sahip olduğu varlık biçimidir."
Mutlu bir hayat imkansızdır;insanın erişebileceği en iyi,en fazla şey bütün insanlığın hayrına olacak bir işte ve bir yolda ezici talihsizliklere,bunaltıcı güçlüklere karşı mücadele eden ve her ne kadar eline sadece önemsiz bir ödül ya da hiçbir şey geçmese de sonunda bundan galip çıkan kimsenin yaşadığı gibi,kahramanca bir hayattır.
Hiç kimse kendinden fazlasını göremez. Herkes başkasında, kendisi olabildiği kadarını görür, çünkü onu ancak kendi zekası ölçüsünde anlayabilir. Bu zeka düşük türden ise, tüm zihinsel yetenekler, en büyükleri bile, onun üzerinde etkide bulunamayacaklar ve o da bu yeteneklerin sahibini algılayamayacak, sadece onun bireyselliğindeki en düşük olanları, kendisiyle ortak olan zayıflıkları, mizaç ve karakter eksikliklerini algılayacaktır.
Herkes tıpkı kendi derisinin içinde olduğu gibi, kendi bilincinin içinde yaşar: Bu yüzden dışarıdan yardım edilemez ona.
En yüksek, en çeşitli ve en kalıcı hazlar, zihinsel hazlardır
Dünyanın hiçbir yerinde alınacak çok şey yoktur: Acı ve yoksunluk dünyayı doldurur ve onlar geçip gittiğinde de dört bir yanda can sıkıntısı beklemektedir. Üstelik esas olarak, kötülüktür dünyaya egemen olan ve budalalık da büyük söz sahibidir. Yazgı acımasız ve insanlar zavallıdır.
Gururun en kelepir türü ulusal gururdur.Çünkü bu gurur, kendisine kapılmış olanın gurur duyabileceği bireysel özelliklerinin yokluğunu ele verir; yoksa milyonlarca kişiyle paylaştığı bir şeye başvurmazdı.
Mutluluk öğretisi, kendi isminin bir güzel göstermece olduğunu, "mutlu yaşama"dan yalnızca "daha az mutsuz" yaşamanın, yani katlanılabilir bir yaşam sürmenin anlaşılması gerektiğini göstererek başlamalıdır. Hiç kuşkusuz, yaşam tadına varılmak için değil,atlatılmak, geride bırakılmak için vardır.
Başlangıç noktasından baktığımızda yaşam sonsuz,ama yolun sonundan geriye baktığımızda ise çok kısa görünür.
İnsan sadece yalnız olabildiği sürece, bütünüyle kendisi olur: Demek ki, yalnızlığı sevmeyen özgürlüğü de sevmez; çünkü insan ancak yalnız olduğunda özgürdür.
Jan-Philipp Sendker
Marquis de Sade
Rebecca Solnit
Julio Cortazar
Erol Güngör
P. C. Cast
Andrey Platonov
Michael Ende
Hıfzı Topuz
Maeve Binchy